HÜSEYİN YILDIRIM (Blitz*): Soğuk Savaş’ın efsane Türk casusu

Röportaj: 

CIA’DEN KGB’YE BIÇAK SIRTINDA KIRŞEHİRLİ BİR CASUS

Azrail yanı başınızda! Başka bir dünya. Düşünsenize; ABD gibi dev bir ülkenin askeri sırlarını, yine dünyanın bir başka dev ülkesine, Sovyetlere sızdırıyorsunuz… Var olmakla, yok olmak arasında birbirine savaş açmış iki düşman ülke… NATO ve Varşova Paktı… Ve dünyaya hükmeden o soğuk savaşın iki dev gücünün varoluşuna, kaderine yön veren biz casuslar.

Casusluk yıllarım Türkiye’nin lehine olmuştur ama, aleyhine asla. Hayata yeniden gelsem yine aynı pazarlığı yapardım. Bunun da parayla, pulla ilgisi yok! Düşünün ki, ben bu işi daha çok para kazanmak için yaptım. Hayatımı paraya adadım. Çok çileler, cefalar çektim. Ama hiç bir durumda vatanımı satmadım. Şehitlerin kanı boğar! Bedeli ne olursa olsun. Ölüm bile olsa göze alınır ve gerekirse ölünür. Vatan satılmaz!

Röportaj ve fotoğraflar(*): Aydın ULUN

Hayat hikayeniz hakkında yaptığım ön araştırmadan çok etkilendim. Müthişsiniz!

Yıldırım: Teşekkür etmem mi gerek bilmiyorum ama, o müthiş dediğiniz insan artık yorgun. Çok badireler atlattım. Çok yıprandım… Ödenmiş bedeller beni yıprattı. Casusluk mesleğinde en yükseklerde iken birden bire aşağıya düşmek… Hem de son işte… Bilseniz ne bedeller ödendi.

Hala bitmeyen, kıyıdaki köşedeki bedeller var mı?

Yıldırım: Arabesk olacak belki ama, casuslukta da hayat biter, bedel ödemek bitmez… Bazı sırlar toprakta biter ve ebedi suskunluk orada başlar.

Çift taraflı bir ajan, hayatı ve bedelleri… Başka neler?

Yıldırım: Hayatım, ajanlığımın başlamasıyla bir başka anlam kazandı… Casuslukta en uç noktalarda yaşadım. Para, heyecan, yolculuklar, ülkeler, güzel kadınlar… Sırlar, satılmışlar ve güçlerin, güçlülerin saavaşları…

Ve adrenalin…

Yıldırım: Adrenalin; ABD istihbaratının göbeğinde birinci derecede top secret bir askeri dokümanı sızdırırken, avı takip ederken… Hele de avınız güzel bir kadınsa bıçak sırtında yolculuğa hazır olun. Çünkü her an av da olabilirsiniz! Doğu ve batı Berlin’i birbirinden ayıran sınırlardaki gizli casus yollarından geçip belgeleri teslim ederken… Ya da yeşil yeşil dolarlar. Lüks içinde yaşamak… Azrail yanı başınızda! Başka bir dünya. Düşünsenize; ABD gibi dev bir ülkenin askeri sırlarını, yine dünyanın bir başka dev ülkesine, Sovyetlere sızdırıyorsunuz… Var olmakla, yok olmak arasında birbirine savaş açmış iki düşman ülke… NATO ve Varşova Paktı… Ve dünyaya hükmeden o soğuk savaşın iki dev gücünün varoluşuna, kaderine yön veren biz casuslar.

Hüseyin Yıldırım ABD'de FBI tarafından tutuklanıyor. (Foto: Hürriyet arşivi)
Hüseyin Yıldırım ABD’de FBI tarafından tutuklanıyor. (Foto: Hürriyet arşivi)

Ve bir Türk ajan olarak… Soğuk Savaşın kıran kıran geçen casuslar dünyasında bir Türk casusu… İlk kez deşifre olan, bilinen sizsiniz.

Yıldırım: İnsan övünsün mü, yerinsin mi şaşıyor. Bir Türk olarak evet; Soğuk Savaş’ın ikili oynayan ve deşifre olan tek Türk casus benim. Övünmek ya da yerinmek duygusuna gelince… İnsanlar okusun ve ona göre kararlarını versinler derim ben.

Tamam… İkili ajan dediniz de aklıma geldi; Elinize Türkiye ile ilgili önemli belgeler de geçmiştir her halde.

Yıldırım: Geçti tabii… Ama Türkiye’nin aleyhine en ufak bir şey yapmadım. Olamazdı. Benden böyle bir şeyi beklenemez. Bu konuda en baştan pazarlığımız vardı STASİ ile.

Hep öyle de kaldı galiba…

Yıldırım: Casusluk yıllarım Türkiye’nin lehine olmuştur ama, aleyhine asla. 80 yılı geride bırakıyorum… Hayata yeniden gelsem yine aynı pazarlığı yapardım. Bunun da parayla, pulla ilgisi yok!. Düşünün ki, ben bu işi daha çok para kazanmak için yaptım. Hayatımı paraya adadım. Çok çileler, cefalar çektim. Ama hiç bir durumda vatanımı satmadım. Şehitlerin kanı boğar! Bedeli ne olursa olsun. Ölüm bile olsa göze alınır ve gerekirse ölünür. Vatan satılmaz!

Türkiye’ye karşı da çalışmak kaydıyla çok para da teklif edilseydi bu kararlı tavrınızı sürdürür müydünüz?

Yıldırım: Edildi ve anında tarafımdan reddedildi. Buna inanmanızı isterim. Kararlılığım bilindiği için STASİ casusluğum boyunca bir kere bile gündeme gelmedi. Getiremezlerdi. Çünkü şartlar karşılıklıydı.

Yıldırım'ın ele geçirip Doğu Alman istihbaratına verdiği ABD Askeri istihbaratina ait belgelerden birinin kapak sayfası.
Yıldırım’ın ele geçirip Doğu Alman istihbaratına verdiği ABD Askeri istihbaratina ait belgelerden birinin kapak sayfası.

Doğu Alman casus örgütü STASİ sizi nasıl buldu?

Yıldırım: Matrak ve uzun bir hikayedir!.. Hani derler ya insanların tesadüflere inanması gerekir diye… Biraz da öyle bir şey oldu işte… Bir isim benzerliği, bir de günün birinde arabasını yaptırmak için İstanbul’da yanıma gelen Alman’ın da, Doğu Alman istihbaratında karşı casusluk bölümünde çalışıyor olması, beni alıp taa nerelere götürdü.

Hüseyin Yıldırım'ın ABD Askeri İstihbaratı tarafından verilen özel kimlik kartı.
Hüseyin Yıldırım’ın ABD Askeri İstihbaratı tarafından verilen özel kimlik kartı.

İlginç bir hikayesi olsa gerek…

Yıldırım: Ben Kreuzberg’te (Almanya’nın başkenti Berlin’de Türklerin yoğun olarak yaşadığı semtin adı) Türkler’e yönelik ucuz krediler vermek için çalışıyordum. Bir Alman bankasını kredi danışmanlığın yapıyordum yani. Ama bunun geliri yetmiyordu… Bu arada Doğu Berlin’de bir un ihalesi açılmıştı…

Komünist Doğu Berlin’deki ihalelere mi göz diktiniz ?

Yıldırım: İyi iş olduğuna dair arkadaşlardan haber gelince bu ihaleyi alabilmek amacıyla sık sık Doğu Berlin’e geçiyordum. İşte bu geçişlerin birinde yemek için gittiğim bir restoranda Doğulu bir Alman yanıma gelip bana çok kötü bir Türkçe ile selam verip kendini tanıttı… Daha sonra öğrenecektim ki bu şahıs, casus örgütü STASİ’nin Berlin’deki önemli isimlerinden biriymiş…

Casus avcısıyla sohbeti koyulaştırdınız…

Yıldırım: Tabi çok sevimli bir yüz. Maskesi yani! Arada bir ded Kırık Türkçesini de konuşturuyor; ‘Arkadaş, kardeş biz iyi dost, bir Türk gibi var ben hesap ödemek’ filan… Böyle sevimli sohbetler sırasında buralara niye geldiğimi filan sordu… Ben de anlattım.. Yardımcı olacağını söyledi. Derken zaman çinde gelip gitmelerde buluştuk. O, Batı Berlin’e geldi, ben Doğu’ya geçtim. Epeyi devam etti. Aramızda bir arkadaşlık kurduk… Daha doğrusu o ortamı yaratan, geliştiren, sürmesini sağlayan ve işi arkadaşlık duygularına kadar götüren o oldu…

Casuslar dünyasının "Yüzü görünmeyen casus" lakaplı efsanesi Doğu Alman İstihbaratı'nın (STASI) ikinci adamı Markus Wolf (sağda) ve "altın madenim" dediği öğrencisi Hüseyin Yıldırım. Not: Fotoğraf, Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra ve Yıldırım ABD'de hapisten çıkıp Berlin'e ayak bastığında çekilmiştir. (Foto: Aydın Ulun)
Casuslar dünyasının “Yüzü görünmeyen casus” lakaplı efsanesi Doğu Alman İstihbaratı’nın (STASI) ikinci adamı Markus Wolf (sağda) ve “altın madenim” dediği öğrencisi Hüseyin Yıldırım. Not: Fotoğraf, Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra ve Yıldırım ABD’de hapisten çıkıp Berlin’e ayak bastığında çekilmiştir. (Foto: Aydın Ulun)

Paraya zafınızı anlamış olmalı…

Yıldırım: Sohbetimizin ve arkadaşlığımızın ilerleyen zamanlarında ben bunu açıkca dile getirmiştim zaten. O da bana ‘Doğu Almanya’nın güvenliği ve dünyanın barış için çalışır mısın?’ diye sordu. Nasıl yani diye sorduğumda ‘ STASİ ( Doğu Alman Milli İstihbaratı) senin gibi birini arıyor. Öyle ölmek, öldürmek, vurmak, kırmak sabotaj, bomba filan yok. Ama iyi para var. Bana inan!.. Benim görevim seni onlarla buluşturmak. Bir kez git ve dinle. Kabul etmek zorurnda değilsin. Ama öyle ya da böyle herşey gizli kalmak şartıyla. Bu çok önemli. Git ve sonra kararını ver’ dedi.

Ajanlık teklifi böylece dolaylı da olsa gelmiş oldu..

Yıldırım: Evet. Doğu Almanya için bir istihbarat elemanı, yani ajan olmak! Susup kaldım bir müddet. ‘Niye ben!’ sorusu başta olmak üzere cevaplanması gereken bir yığın şey vardı. Beynimde kararlar fırtınası estiğini anlamış olacak ki ‘Bu işte gerçekten çok iyi paralar var. Başka hiç bir işte bu kadar kazanamazsın. Bundan emin ol! ’ diyerek bir kez daha en zayıf yerimden vurdu. Sonra cebinden bir kart çıkarıp önüme koydu. Ve elini uzatarak ‘Sevgili Hüseyin seni istiyoruz’ diyerek elimi dostça sıkıp ‘Unutma biz her şeyden önce dostuz’ diyerek gitti.

Casusluk ve dostluk… Öyle mi?..

Yıldırım: Bu iki kavramın bir araya gelmeyeceğini ve karşıdakini ele geçirmek için bir taktik olduğunu çok geçmeden ben de öğrenecektim… Dahası casuslukta amaca varmak için her şeyin, ama her türlü şeyin mübah olduğunu kafama işleyeceklerdi. Bunun eğitimini vereceklerdi. En önemlisi hedeftir. Gerisi ise teferruattır. Yeter ki hedefe ulaşılsın ve istenilen elde edilsin…

Casusluk ve ahlak kavramları da böylece ortaya çıkıyor…

Yıldırım: Ama casusluğun tarihi hep böyle yazılmıştır. Hile, rüşvet, yalan, sahtekarlık, iki yüzlülük… Amaç varmak için tüm bu araçları kullanırız!

Trajik!.. Çünkü, yalancılık, iki yüzlülük, sahtekarlıkla elde edilenin karşısına şeref, vatana hizmet gibi değerler konuluyor.

Yıldırım: Bu nereden baktığınıza bağlı. Bu da bir savaş biliyorsunuz… Hem de sıcak savaşın ötesinde çok daha sinsice ve hatta kalleşçe… Soğuk savaşın ruhunu belki de bu iki kelimeyle açıklamak mümkün!

Bir casus olarak Doğu Alman devleti tarafından başarı madalyalarınız olduğunu duymuştum.

Yıldırım: Bronz, gümüş, bir de altın madalya verdiler. Yaptığım hizmetlerden dolayı devlet üstün madalyası aldım.

Casusluk teklifinde kalmıştık.

Yıldırım: Evet… Son görüşmemezin ardından bir kaç kez daha buluştuk. Her seferinde ajan olarak çalışmak giderek daha cazip geliyordu. Yapacağım işin çok zor olmadığını ancak detay veremeyeceğini istersem yetkililerle konuşturabileceğini çok inandırıcı bir dille her seferinde anlattı…

Dayanamadınız..

Yıldırım: İhtiyatı elden bırakmamak için son gücümü kullanıyordum. Kolay değildi çünkü. Bu arada bir de itirafta bulundu…

Casusluk ve itiraf… Neydi?

Yıldırım: Bir isim benzerliği vardı… STASİ, kuvvetle muhtemel Güneydoğu’da terör, ya da Türkiye’de ideolojik olaylara karışmış bir başka Hüseyin Yıldırım’ın peşindeymiş… Ben sınır kapısından Doğu Berlin’e her geçtiğimde meğerse bu ajan arkadaş hep peşime takılır ve beni o Hüseyin Yıldırım diye takip edermiş…

Terörist Hüseyin olarak mı sizi takip etmişler?.

Yıldırım: Evet… Nitekim samimi olduktan bir müddet sonra bana direk olarak da ‘Sen o Hüseyin misin Allah aşkına! Seni o Hüseyin diye takip ettik biz, biliyor musun? dedi. Ne alakası var dedim yahu!.. Benim terörle, komünizmle, ideolojiyle işim olmaz. Yanlış adres dedim. Epey gülmüştük buna!.. Hatta STASİ’yle dalga bile geçtim; bu nasıl teşkilat yahu, yanlış adamı götüreceksiniz. Ben gelmiyorum filan deyip epey güldük.

Merak ediyorum, Hüseyin bey sizin ne gibi özellikleriniz onlara cazip gelmişti?

Yıldırım: İyi Almancam vardı. İngilizcem de idare ederdi… ABD malı tankların tamir ve mekaniklerinden iyi derecede anlarım. Branşımda iyi bir usta başı ve diplomalı aranan bir mekanikerdim. Bir de korkusuzdum ben. İnsanlarala iyi anlaşır çabuk iletişim kurardım. Beni sıcak kanlı bulurlar.

Hüseyin Yıldırım, yıllar sonra Soğuk Savaş yıllarında casus takası yapılan ünlü Berlin köprüsünde.
Hüseyin Yıldırım, yıllar sonra Soğuk Savaş yıllarında casus takası yapılan ünlü Berlin köprüsünde.

Bunlar yetiyor muydu?

Yıldırım: Teşkilata bir eleman alınırken, şahsın ne işinde, ne zaman, nasıl ve ne amaçla kullanılacağı çoktan belirlenmiştir bile. O bakımdan bendeki bu özellikler sana bana önemli gelmeyebilir. Teşkilatın stratejisi alacağı elemanıyla çok ilgilidir.

Bunun detaylarına ileride gireceğiz. Ama, sizi Doğu Almanya İstihbaratı’na (STASİ), oradan da Sovyet Gizli Haber Alma Teşkilatı’na (KGB) götürecek olan soğuk savaş döneminin ilk resmi teması da böylece başlamış oldu…

Yıldırım: İçimde bir his, geleceğimin orada olduğunu söylüyordu. Kendimi, eşimi, çocuklarımı düşündüm… Arkamda bir devlet olacaktı. Riskli ama parası yüksek bir işti ve geleceğmizi garanti altına alacaktım. Kararımı vermiştim… Yeni bir hayatın beni beklediğini duyumsuyordum içten içe. Teklifi kabul ettim. Doğu Berlin’deki Normann Str’de idi STASİ’nin genel merkezi. Görüşmeye gidecektim. (DEVAM EDECEK) 

 

(*Blitz, Hüseyin Yıldırım’ın casusluk yıllarındaki kod adıdır.
(**) Bu röportaj Aydın Ulun’un “KOD ADI BLITZ” kitabından alınmıştır.

 

 

KİM

KOD ADI: STASİ’de (MfS – Ministerium für Staatsicherheit Geheimdienst) BLİTZ (Yıldırım)…
ABD Askeri İstihbaratında MEİSTER (Usta)

ÜLKESİ: T.C

MİLLİYETİ: Türk

İLİ: Kırşehir

İLÇESİ: Kaman

DOĞUM TARİHİ: 1928

RESMİ GÖREVİ: Berlin Teufelsberg (Şeytan Tepesi)’ndeki ABD Askeri İstihbaratında ABD Ajanı.

BİLİNEN GÖREVİ: Berlin ABD askeri karargahında oto teknikeri.

SUÇU: ABD ajanı kimliği ile Doğu Almanya istihbarat birimi STASİ’nin casusu olmak, dolaylı olarak da Sovyet gizli servisi KGB’ye, ABD askeri sırlarını sızdırmak, görevi düşman lehine kullanmak, birinci derecede önemli ve çok gizli hayati belgelerle, mikrofilmleri sızdırmak, ABD’nin düşmanlarıyla işbirliği yapmak… ABD’ye 2.5 milyar dolarlık bilgi, belge ve yeniden yapılanmaya yönelik hasar vermek.

CEZA: İdam! Pişmanlık duyarak verdiği özel bilgiler ve düşmana vermek için sakladığı belgeleri teslim etmede gösterdiği iyi halden dolayı ömür boyu müebbet hapis!

KİMDİR

 

1 Comment

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*