Röportaj:
DARBE YILLARININ BASKILARINDAN
POLİTİK BASKILARA YENİ YASAKLARA
1980 darbesiyle kimse adeta Nazi dönemi Almanyasında olduğu gibi transların koltuksuz tren vagonlarına tıkıştırılıp tarlalara atıldıklarını bilmez. Kollarına damga vurulduğunu ve şehir dışına atıldıklarını bilmiyorlar. Bu tür şeyleri televizyonda anlatamazsınız. Ancak sahneden, tiyatroda dile getirebilirsiniz.
Ne yazık ki LGBT kültürü ve özellikle de trans bireyler tanınmıyorlar. Tanınmamak da önyargıları doğuruyor. Önyargı oluştukça nefret oluşuyor ve sonrasında nefret suçları ortaya çıkıyor. Bu oyunun en önemli özelliği sadece LGBT bireylere oynanmıyor oluşu, İstanbul’da aralıksız 6 yıl boyunca oynadı ve binlerce kişi izledi. Bu sayede insanlar trans bireyleri daha yakından tanıma şansına erişti. Onların da „insan“ olduklarını, onların da acıları olabileceğini gördüler.
Eskiden devletten çok baskı vardı ama halk bizi çok severdi diyorlar. Yani sokakta o kadar bir ayrımcılığa maruz kalmıyorduk diyorlar. Ama özellikle 90’ların sonundan itibaren medyanın da etkisiyle, ki transbireyleri özellikle otoyolda şişe kıran saldırgan kavga çıkaran falçata çeken insanlar olarak göstermeleri ile toplum dönüştürüldü. Bu sefer halkın da tu kaka dediği insanlar olundu. Şimdi yine politik baskı tabii başladı. özellikle Onur Yürüyüşü yine yasaklandı Gezi’den sonra. Son 4-5 yıldır yürüyemiyorlar.
Röportaj: Arzu CEYLAN
Vitrin: “Lubunya ne demek?” diye birkaç kişiye sordum gelen cevaplar: Hiç duymadım, bilmiyorum, gizli gay, kadın kılıklı eşcinsel vs idi…
Ufuk Tan Altunkaya: Eşcinsel jargonunda eşcinseller kendi aralarında kendilerine Lubunya derler. Bu genel bir tabirdir aslında, transseksüelleri de lezbiyenleri, gayleri de kapsar, Türkiye eşcinsellerinin lubunca dediğimiz de bir dili vardır, eşcinsellerin kendi aralarında kurdukları bir dil. Yani lubunya da ordan bir kelime. Tabi ki yazılı bir açıklaması olmadığı için kimisi için pasif eşcinsel demek oluyorsa da, ona da yanlış diyemeyiz ama aslında bu genel bir tabir.
Vitrin: Oyunda sahne alanların gerçek kadın oyuncular olduğunu hiç anlamadım. Ben hepsini travesti sandım, şimdi sizden duyana kadar.
Ufuk Tan Altunkaya: Evet hepsi gerçek kadın ve profesyonel oyuncular. Hikayeler ama gerçek hikayeler. Yani sahnede oyuncuların canlandırdıkları ve anlattıkları herşey gerçek. O kadar gerçek ki, ben ya da bir başkası yazmadı. İzmir’de faaliyet gösteren Siyah-Pembe Üçgen adlı bir dernek var. Onlar bir kitap yayınladı 2012 yılında, 80’lerde Lubunya olmak adı altında… Bu kitap eşcinsellerle yapılan röportajlardan oluşuyordu. İçinde 9 tane trans bireyin kendi ağızlarından aktardıkları hayat hikayeleri vardı. Ben o kitaptan 3 tane karakteri seçerek oyunlaştırdım. Yani oyunda kullandıkları hiçbir cümle yazılmış değil. Röportajlardan alınmış cümleler. Oyuncu arkadaşlarım can verdiler bu karakterlere.
ÖNYARGI NEFRETİ OLUŞTURUYOR
Vitrin: Gerçek trans bireyleri neden tercih etmediniz?
Ufuk Tan Altunkaya: Bu bir tiyatro oyunu, Mekan Artı İstanbul’da 2008’den beri faaliyet gösteren bir tiyatro zaten ve birçok oyun üretiyoruz. Biz de oyuncularla çalışmayı tercih ettik. 2013 senesinde İstanbul’da başladı sahnelenmeye. İzmir, Bodrum, Ankara ve ilk 2016’da olmak üzere ikinci kez yine Berlinlilerin karşısında.
Vitrin: Seyirci tepkileri nasıldı şimdiye kadar?
Ufuk Tan Altunkaya: Ne yazık ki LGBT kültürü ve özellikle de trans bireyler tanınmıyorlar. Tanınmamak da önyargıları doğuruyor. Önyargı oluştukça nefret oluşuyor ve sonrasında nefret suçları ortaya çıkıyor. Bu oyunun en önemli özelliği sadece LGBT bireylere oynanmıyor oluşu, İstanbul’da aralıksız 6 yıl boyunca oynadı ve binlerce kişi izledi. Bu sayede insanlar trans bireyleri daha yakından tanıma şansına erişti. Onların da „insan“ olduklarını, onların da acıları olabileceğini gördüler.
Vitrin: Neden 80’lerde? Şimdi acıları yok mu?
Ufuk Tan Altunkaya: 1980 darbesiyle ilgili biz her zaman „İşte solcular ya da sağcılar çok çekti“ deriz ama kimse adeta Nazi dönemi Almanyasında olduğu gibi koltuksuz tren vagonlarına tıkıştırılıp tarlalara atıldıklarını bilmez. Kollarına damga vurulduğunu ve şehir dışına atıldıklarını bilmiyorlar. Tiyatronun çok önemli bir özelliği olmalı; farkındalık yaratmalı. Birşeyleri anlatabilmeli. Çünkü bu tür şeyleri televizyonda anlatamazsınız. ancak sahneden dile getirebilirsiniz. Bunu yapabildiğiniz, bu aydınlatmaya götürebildiğiniz zaman birşeyler değişmeye başlayacak. Çok duydum oyunu izleyen seyircilerden, „Ben eşcinsellerin darbe döneminde bu tür şeyler yaşadığını bilmiyordum“ diyen. İşin rengini öğrendik diyenler de çok oldu ve tanımaya başladılar. Her zaman yaptığım oyunlarda amacım farkındalık yaratmak, belki eve gittiklerinde bir internete girip konuyla ilgili bir şeyleri araştırmak, tanımak, vs…
LGBT VE GEZİ
Vitrin: Neden 80 darbesi ile sınırlıyorsunuz yaşanan zorlukları?
Ufuk Tan Altunkaya: Tarihsel bir çalışma yapıyoruz aslında, bu demek değil ki „her şey şu an güllük gülistanlık oldu, bakın eskide kaldı“, bunu demiyoruz. Zaten ortada her şey, yani hele ki son birkaç yıldır daha da yine kötüleşti. Gezi zamanı LGBT bireyler için çok pozitif bir dönemdi, bu oyun da o dönemde çıktı zaten. İnsanlar da Gezi döneminde özellikle tanıştılar, Gezi Parkı ortamında LGBT bireylerle ve aradaki o ayrım kalktı. Bu tür problemlerin en önemli yanı zaten azınlık olan grupla değil, çoğunluğun yarattığı eziciliktir. Oyunun bunu aşmak için iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum.
Vitrin: Yanılmıyorsam Sisi diye bir transbirey ile ilk röportajın yapılması ile Özal dönemindeki hoşgörü rüzgarını da arkasına alarak bir legalize olma durumu meydana geldi. Lubunyaların kahramanları var mı?
Ufuk Tan Altunkaya: Evet, Bülent Ersoy yasağı da zaten Özal döneminde kalktı. Lubunyaların kahramanları tabii ki vardır. Bir defa 90’ların başından itibaren Türkiye’de çok iyi örgütler çıktı ortaya. Ankara’da Kaos GL, İstanbul’da Lambda, 2000’li yıllarda bunlar daha da arttı. Kişiler olarak değil ama zaten bu tür mücadeleler kahramanlarla değil örgütlerle çözülür. Bu örgütler ilk onur yürüyüşünü düzenlemek gibi eylemler yaptılar. Tanınırlığı, görünürlüğü arttırdılar. Bu röportajların yer aldığı kitap bile örgütlerin çalışmasıdır. O yüzden, onlar sayesinde sahneye taşınabildi.
BÜLENT ERSOY, MEHMET ALİ, KORHAN…
Vitrin: Edindiğiniz duyumlara göre şimdiler mi daha baskıcı, o dönemler mi?
Ufuk Tan Altunkaya: Tamamen duyduklarımı söylüyorum o dönemle ilgili, özellikle o dönemi yaşamış trans bireyler şunu çok dile getiriyorlar: Eskiden devletten çok baskı vardı ama halk bizi çok severdi diyorlar. Yani sokakta o kadar bir ayrımcılığa maruz kalmıyorduk diyorlar. Ama özellikle 90’ların sonundan itibaren medyanın da etkisiyle, ki transbireyleri özellikle otoyolda şişe kıran saldırgan kavga çıkaran falçata çeken insanlar olarak göstermeleri ile toplum dönüştürüldü. Bu sefer halkın da tu kaka dediği insanlar olundu. Son yıllarda bu yine kırılmaya başlandı gibi geliyor, şimdi yine politik baskı tabii başladı. özellikle onur yürüyüşü yine yasaklandı Gezi’den sonra. Son 4-5 yıldır yürüyemiyor insanlar.
Vitrin: Oyunda Bülent Ersoy adını zaten zikrediyorsunuz ama başka ünlülerin de isimleri geçiyor: Korhan, Cemil, Mehmet Ali diyerek sadece on isimlerle hitap ediyorsunuz ama herkes hangi ünlüleri kastettiğinizi anlıyor. Sıkıntı yaratmadı mı bu durum?
Ufuk Tan Altunkaya: Gayet tabii, soyisim kullanmıyorum sizin de dediğiniz gibi, bir de bunlar benim repliğim değil, orjinal röportajı veren kişinin söyledikleri. Yani metinler bana ait değil. Ben kimseye ithamda bulunmuyorum, röportajı veren kişiler bulunuyor. Hiçbir cümle biri tarafından yazılmadı, hepsi orjinal döküm. Oyunu birçok ünlü de izledi ve hiç olumsuz tepki şimdiye kadar olmadı.
KİM UFUK TAN ALTUNKAYA 1984 yılında Almanyaʼda doğan Ufuk Tan Altunkaya Ekonomi ile Türk Dili ve Edebiyatı eğitiminin ardından, İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Halen Berlin Freie Universität’te politik tiyatro üzerine doktora eğitimine devam etmektedir. Tiyatro çalışmalarına İzmirʼde başlayan Ufuk Tan Altunkaya Garaj İstanbul, Theaterhaus Gessnerallee, Tiyatro Kordelya gibi kurumlarda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı, çeşitli kurumlarda dersler verdi. 2010 yılında ekip arkadaşlarıyla beraber Mekan Artıʼnın kuruluşunda yer aldı. Özellikle politik konulara odaklanan Ufuk Tan Altunkayaʼnın Cumartesi Anneleri üzerine hazırladığı “Bizde Yok” isimli oyunu ve düşünce suçları üzerine hazırladığı “Kalem” isimli oyunu daha önceki yıllar IKSV Tiyatro Festivalinde gösterildi. KİMDİR |
İlk yorum yapan olun