Röportaj:
ALMANLARI ÖVMEKLE BİR YERE VARAMAZSINIZ
Kabarecinin görevi övmek değildir. Yoksa “yalaka” damgası yer çıkarız, kimse de izlemeye gelmez. Almanı övmeye başlayın, salondaki Almanlar buz keser. Almanları överek hiç bir yere varamazsınız. Bizim işimiz: Tırmalamak, gıdıklamak, “vıdı vıdı” etmek. Eleştirir kabareci, ama eleştirirken de güldürmesi gerekir Benim yaptığım bu!
Bu arada tabii komedi yapıyoruz, ama “ısırıyoruz” da, eleştiri de var. Eleştiri derken Almanları da eleştiriyorum. Ama sadece Almanları eleştirmekle kalmıyorum. Yoksa o zaman inandırıcı olmazsınız. Kendini eleştirebilen, kendi üzerine gülebilen insan ciddiye alınıyor Avrupa’da. Ben, bizim kültürümüzü de eleştiriyorum.
Komedi, toplumlar için ağrı kesici ilaçtır. Aspirindir. Güldürüyoruz, gülüyoruz, eleştiriyoruz, ama sonuçta herkesin alkışını alabiliyorsak işte o zaman Birleşmiş Milletler gibi hissediyor insan kendini.
Röportaj: Ali YILDIRIM
Muhsin bey sizin kabareleriniz, Cartoon Kabare olarak anılıyor bildiğim kadarıyla… Farklı bir yanı var!
Doğrudur…Gösterilerimi karikatürlerle bezediğim için “Cartoon Kabare” olarak, yani karikatürlü kabare diye geçiyor. Benden başka da karikatürlü gösteri yapan yok.
Güney Almanya’da oturuyorsunuz ama sizi Berlin’de sıkça görüyoruz. Berlin’le aranız pek iyi her halde…
Evet, Berlin’i zaten çok severim, acayip severim. Berlin’in hem duvar öncesi, hem de duvar sonrası halini biliyorum. Bu şehrin iki, hayır hatta Doğu Berlin’i de saymamız gerek, o nedenle üç halini de bilirim. Hiç burada oturmadım gerçi, ama kendimi bir Berlinli gibi hissetmişimdir hep. Çok sık geldiğim bir şehir burası. Arkadaşlarımın en yoğun olduğu şehir, Berlin. Turne aralarında üç, dört gün zaman bulduğumda kafa dinlemek için kaçtığım yer Güney Almanya değil, genellikle Berlin’dir.
Berlin’in sizin sanat hayatınızdaki yeri nedir? Gösterilerinizde hangi konuları işliyorsunuz?
Berlin benim gözümde Almanya değil zaten. Berlin, Amsterdam, Milano, Paris, Berselona, İstanbul, bunlar o ülkelerin tipik şehirleri değil, bunlar dünyaya mal olmuş metropoller. Burada bir Berlinliyi ayırt edebilmek bile mümkün değil. İşin güzelliği de burada zaten benim için. Değişik kültürlerin bir araya geldiği bir dünyanın çok daha güzel olduğunu devamlı dile getirmeye çalışıyorum kendi oyunlarımda da. Çünkü ben bundan büyük zevk alıyorum. Bütün insanların, bütün kültürlerin, bütün dinlerin, bütün yemeklerin, tatların, kokuların, her türlü zevkin, her türlü rengin bir arada olabildiği, birbirine tolerans ile yaklaşabildiği bir ortam, bence dünyadaki cennet. Benim konularım da genellikle bu çok çeşitlilik üzerine, böyle farklılıklar, ama farklılıkların da birbirlerine tolerans ile yaklaştıkları zaman oluşturabilecekleri cennetimsi ortamlar. Kabare gösterilerimde bu konuları işliyorum.
Komedi yapıyoruz ama?
Bu arada tabii komedi yapıyoruz, ama “ısırıyoruz” da, eleştiri de var. Eleştiri derken Almanları da eleştiriyorum. Ama sadece Almanları eleştirmekle kalmıyorum. Yoksa o zaman inandırıcı olmazsınız. Kendini eleştirebilen, kendi üzerine gülebilen insan ciddiye alınıyor Avrupa’da. Ki kendini eleştirmek, kendi üzerine gülebilmek bir özgüven meselesidir. Karşıdakinde yankı bulur. Hiçbir şey dört dörtlük değil. Ben, bizim kültürümüzü de eleştiriyorum. Nerede eksik görüyorsam, onu eleştiriyorum.
Övgü? Hiç övmüyor musunuz?
Hayır, övmüyorum. Bu benim işim değil.
Kabarecinin görevi nedir?
Kabarecinin görevi övmek değildir. Yoksa “yalaka” damgası yer çıkarız, kimse de izlemeye gelmez. Almanı övmeye başlayın, salondaki Almanlar buz keser. Almanları överek hiç bir yere varamazsınız. Bizim işimiz: Tırmalamak, gıdıklamak, “vıdı vıdı” etmek. Eleştirir kabareci, ama eleştirirken de güldürmesi gerekir. Benim yaptığım bu.
Karikatürlerin işlevi nedir?
Karikatürleri de eklediğim için, iki yollu işliyor benim çalışmalarım. Bir taraftan arkada koskocaman perdede karikatürleri izlerken, diğer taraftan da metinlere, anlatılan hikayelere gülüyorsunuz, eğleniyorsunuz, iğneleniyorsunuz. Acıtıyor belki biraz. İğne, çuvaldız meselesi…
Toplum açısından anlamı nedir komedinin?
Komedi, toplumlar için ağrı kesici ilaçtır. Aspirindir. Güldürüyoruz, gülüyoruz, eleştiriyoruz, ama sonuçta herkesin alkışını alabiliyorsak işte o zaman Birleşmiş Milletler gibi hissediyor insan kendini.
Kaç senedir sahnedesiniz?
33 senedir kesintisiz sahnedeyim ve yaptığım iş bu.
Bu 33 seneden çıkardığınız sonuç nedir?
Farkına vardığım şu oldu: Bundan yaklaşık yirmi beş, otuz sene önce Bazı Türk sanatçılarımız şu iddialarda bulunuyorlardı: Biz Türkler kendi üzerimize gülebilen nadir toplumlardan biriyiz. Almanlar ise, başkaları üzerine gülmeyi seven, başkaları üzerine gülen, başkalarına gülen bir toplum.
Doğru mu bu?
Yalan! Bunun doğru olmadığının ben daha yirmi sene önce farkına varmıştım, hissetmiştim. Son zamanlarda ise, bunun altını kalın bir kalem ile çizmemiz gerekiyor, bu doğru değil, arkadaşlar. Almanlar kendi üzerine gülebilen, her türlü eleştiriye açık bir toplum. Hele eleştiri bir de akıl zeka ürünü ise, övgüsünü de esirgemez. Fakat yalnızca tek yön, tek istikamet Alman’ı eleştirdiğinizde, kendinizi hiç devreye sokmadığınızda, inandırıcı olamazsınız. Bir bilgi toplumunun içindeyiz. Almanlar bir bilgi toplumu. Almanlarla diyalog, eleştiri, tartışma ortamı yaratabilmemiz için, onları eleştirirken kendimizi de eleştirebilmemiz gerekiyor. Kendimizi eleştirdiğimiz anda Alman’ın gözünde zaten ciddiye alınabilir bir pozisyona ulaşıyoruz. Kendi üzerine gülebilen insanın saygınlık yarattığını defalarca gözlemledim. Ben Bursa doğumluyum. Bursa ile ilgili bildiğiniz, tahmin ettiğiniz ufak espriler yaparım bazen. Ama bu beni hiç kimsenin gözünde alçaltmaz, düşürmez, küçültmez. Tam tersi, bu beni aslında insanların gözünde ciddiye alınabilinir bir pozisyona yükseltiyor.
Muhsin Omurca kimdir: 1959 senesinde Bursa’da doğan Muhsin Omurca karikatürist ve kabare sanatçısıdır. 20 yaşında Almanya’ya gelen Omurca karikatürleri ile 1981’de sanat hayatına giriş yapar ve Südwest-Presse için on iki yıl, Süddeutsche Zeitung için de yaklaşık sekiz yıl karikatür çizer. Daha önce “taz” gazetesinde günlük yayımlanan “Kanakman” isimli tiplemesi 2002 senesinde albüm olarak yayınlanır. 1985 yılında Şinasi Dikmen ile birlikte Ulm kentinde ilk Alman-Türk kabaresi olan “Knobi-Bonbon”u kuran Muhsin Omurca on iki sene Dikmen ile beraber sahne alır. “Knobili” çift yaklaşık 1.500 gösteriden sonra yollarını ayırır ve Muhsin Omurca solo olarak sanat hayatına devam eder. Alman kabare dünyasındaki ilk karikatürlü kabare olan “Bir Dazlağın İstanbul Günlüğü” ile büyük bir başarı sağlayan Omurca 1998 Senesi Alman Kabare Özel Ödülünü kazanır ve Münchner Abendzeitung kendisini “Haftanın Yıldızı” seçer. Muhsin Omurca Almanya, Avusturya, Finlandiya, Japonya, Kanada, ABD, Estonya, Türkiye ve Lichtenstein’da sahne almaktadır. |
İlk yorum yapan olun