ÇUKUR’UN KÖSTENDİL’İ: “Vartolu’nun şiddetine kıl oluyorum”

Röportaj:
VARTOLU EN ÇOK OYUNUMU BEĞENİRDİ

Vartolu, Erkan Kolçak Köstendil’in belki en çok oyununu beğenirdi. Belki de ‘İyi yapıyorsun bu işi!’ diye şivesiyle söyler sırtını bile sıvazlardı vallahi… Erkan Kolçak Köstendil’se, Vartolu’nun, şiddeti seçtiği zamanlarına kıl oluyor. Hep de olacaktır…

Vartolu’yu, ya da herhangi bir karakteri canlandırmak sadece iş sorumluluğu değildir. Oynadığım karakterle bütünleşemezsem sevemem! Sevmezsem bütünleşemem! Sadece iş olarak baksam pek yapılacak bir şey değil. Ama keyif almam hep bir adım ileride. Seviyorum işimi yani!

12 Numaralı Adam adlı oyunumda kalecilerin dramatik bir kaderi de ortaya çıkıyor. Bilirsiniz, maçlardan sonra kaleci genelde en az mikrofon uzatılan futbolcudur.

Bizim oyunumuzda da bugüne kadar birikmiş ve kendisine uzatılmayan bütün mikrofonlara kusar gibi konuşan bir kaleci var sahnede. Hep susmuş bir kalecinin isyanını, yalnızlığını, özlemlerini, umutlarını, futbolun merkezindeki bir kaleciden dinlemek ilginç geliyor insanlara diye düşünüyorum.

Bizden sonraki kuşağın – sanatçı olsun olmasın – ‘iyi de kardeşim siz ne yaptınız ki, haybeye işlerle ömür tükettiniz’ soru ve eleştirisini yöneltme ihtimaline karşılık en azından ‘Elimden bunlar geldi; bunları bunları yaptım’ diyebilmek istiyorum kendi adıma. İşte bunun için de oyuncu (ya da her ne işi yapıyorsam bu camiada) sorumluluğunu taa içimde ve hep hissetmem gerektiğini biliyorum.

Bugün Yeşilçam’ın bazı filmlerini hala oturup alkış duygularıyla izliyoruz. Onlar, Yeşilçam, hala bize yol gösteriyor, ışık tutuyor. Demek ki onlar kalıcı bir şeyler yapmışlar. Bizim yaptığımız şeyler kalıcı şeyler mi, gelip geçici şeyler mi?.. Bunu bize zaman gösterecek.

Röportaj: Aydın ULUN

Vitrin: Erkan Kolçak Köstendil varsa, Çukur’un Vartolu’su da var. Şu anda ikinizi de yanı başımda hissediyorum..

Köstendil: (Gülerek) Yapma yahu. Ama hep öyle oluyor galiba…

Vitrin: Bir hayal kuralım; Vartolu, Erkan Kolçak Köstendil’in en çok neyini beğenirdi sizce?

Köstendil: Hımmmm… İyi soru!… Vartolu, Erkan Kolçak Köstendil’iiinnn…. Bilmiyorum ki…. Belki en çok oyununu beğenirdi.. (gülüyor) Belki de ‘ İyi yapıyorsun lan bu işi!’ diye şivesiyle söyler sırtımı bile sıvazlardı vallahi (gülüyoruz)…

Vitrin: Peki; Erkan Kolçak Köstendil, Vartolu’nun neyine kıl olur?

Köstendil: Erkan Kolçak Köstendil, Vartolu’nun, o şiddeti seçtiği zamanlarına kıl olur. Hep de olacaktır…

Vitrin: Bu “kıl işi”ni, sanata ve canlandırdığınız karakterin başarısına, gücüne, bağlayalım ve devamla; sorusu da içinde olan iki kelime: Güzel kadın…?

Köstendil: Güzel kadın mi?.. (Kafasını karşısında oturan Cansu Tosun’a çeviriyor. Bakışıp gülüşüyorlar.)

Vitrin: Cevabımı, sessiz ama pek etkileyici gözgöze gelmelerle almış oldum da, keşke kameraman arkadaşla gelseydim ve bu aşk dolu bakışlarınızı görüntüleseydik. Kaçırdık!

Köstendil: Yaaa keşke getirseydin. Kötü kaçırdın, kötü… (Cansu’yla beraber gülüşmeler)

Vitrin: Üç ayrı yazı başlığı önerim olacak: Berlin’den Vartolu geçti… İki sevdalı Berlin’de… Bekle Berlin geliyorum…

Köstendil: Berlin’den Vartolu geçti diyeceğim amaaaa, ben yine geleceğim Berlin’e… (gülüyoruz) İyisi mi ben bu işi yine size bırakayım gönlünüzden ne geçiyorsa onu başlık olarak atın…

BERLİN’DEN VARTOLU GEÇTİ

Vitrin: Bu arada Berlin’e ilk gelişiniz mi?

Köstendil: Turistik olarak 4-5 kez gelmişizdir ama sanatsal etkinlik anlamında ilk kez buradayız… Yani 12. Adam oyunumu sahnelemek için ilk kez geldim.

Vitrin: Oyununuz burada çok beğenildi. Aynı günde iki oyun olmasına rağmen, biletler kapış kapış gitti. Adeta kapalı gişe oynadınız.

Köstendil: Beğenildiysek ne mutlu bize. Bu bize daha iyisini yapmak için cesaret verir. İzlemeye gelen Berlinlilere, kalpten sonsuz teşekkür ediyorum. Sağolsunlar… Bundan sonra da yani 2019’da da, tüm Avrupa’da turnemizi sürdürmeyi amaçlıyoruz.

Vitrin: Bir ön yargımı paylaşmak istiyorum müsaadenizle.

Köstendil: Buyurun…

Vitrin: Vartolu sıfatınızdan dolayı gelip izleyenlerdenim… Ama sahne performansınız, oyunla bütünleşmeniz ve içerik olarak doğrusu çok etkilendim… Ne kadar kıymeti harbiyesi olur nezdinizde bilmem ama, çok beğenenler arasında olduğumu da söyleyip ön yargımdan dolayı da biraz hicap duyduğumu da itiraf edeyim.

Köstendil: Estağfurullah. Bu güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim.

Vitrin: Şu anda oyunu yeni bitirdiniz ve teri hala üzerinizde. Berlinli seyircilerle buluştunuz, duygularınız?

“12. ADAM” BİR TATLI MANYAK, AVARE RUHLU KALECİ

Köstendil: Çok keyifliydi, gerçekten! Çünkü oyun boyunca söylediğimiz şeyin, anlatmak istediğimiz derdin, ya da bir esprinin, şakanın anında tepkisini, reaksiyonunu ve keyfini alabildim. Sahne üzerinde bir oyuncuyu en mutlu eden şeylerden bir tanesi de budur.

Vitrin: Kendisine oynadığı maçlar boyunca neredeyse hiç top gelmeyen ‘Batgi’ diye bir kaleciyi canlandırıyorsunuz tek kişilik oyununuzda. Esinlendiğiniz kaleci gerçek bir karakter ve siz ona mizahtan, drama çeşitli duygu esintileri verdiniz. Hem oyunun kahramanından, hem de oyundan biraz söz eder misiniz?

Köstendil: Batgi diye bir kaleci var. 30 yıllık kariyeri boyunca 29 farklı takımda oynamış. Bu şekilde transfer filan derken ülkeleri, kentleri gezmiş. Bir tatlı manyak, avare ruhlu yani ayni zamanda. Açıkçası, biz de onun hikayesinden etkilenerek , onun gibi gezmeye başlayarak oyunu sahneleyelim dedik ve istedik…

Vitrin: Lafınızı kesiyorum ama bu gezmelerde Türkiye yok.

Köstendil: Doğrudur! Genelde akış şöyle işler: Oyun Türkiye’de bir yıl, ya da bir dönem oynandıktan sonra eğer dekorlar uygunsa, yurt dışına turneye çıkılır. Ama biz, dediğim gibi kahramanına sadık kalarak oyuna gezerek başladik; Zürich, Mannheim, Essen, Berlin vs.

Vitrin: 12. Adam Batgi’de kalmıştık…

Köstendil: Topla bir türlü doğru dürüst buluşamayan kaleci Batgi… Tabii kurguladık da… Oyunun içinde ve kendisine top gelmediği için sıkıntıdan konuşan bir karakterimiz var. Saha içinde yaşananlara, yaşadığımız çağın gerçekçiliğini de dahil ettik.

Vitrin: Modern zamanların çilelerini, egosu şişmiş antrenörleri, futbolcuları, eskiyen hatta yok olan mahalle kültürünü, mahalle aralarında meşin toplarla koşturan toz topraklı çocuklara özlem, bir kuşağın yok olan değerleri… Tüm bunları, trajikomik ve etkileyici bir dille konuşan 12 Numaralı Adam”a, entelektüel bir boyut da katmışsınız.

Köstendil: Evet bunlara da biraz vurgu yapmak istedim. Ayrıca burada kalecilerin dramatik bir kaderi de ortaya çıkıyor. Bilirsiniz, maçlardan sonra kaleci genelde en az mikrofon uzatılan futbolcudur. Ortalamalara bakın kaleciye pek söz düşmez. Bizim oyunumuzda da bugüne kadar birikmiş ve kendisine uzatılmayan bütün mikrofonlara kusar gibi konuşan bir kaleci var sahnede. Hep susmuş bir kalecinin isyanını, yalnızlığını, özlemlerini, umutlarını, futbolun merkezindeki bir kaleciden dinlemek ilginç geliyor insanlara diye düşünüyorum.

Vitrin: Çukur var, tiyatro oyunculuğu, müzik çalışmaları, kısa metrajlı filmler var… Bunlar bildiklerimiz.. Size yetişmek zor da…

Köstendil: Araya giriyorum ama vallahi ben de kendime yetişmekte zorlanıyorum bir bilseniz. (Gülüyoruz)

Vitrin: Yani şu incecik halinize bakıyorum da…

Köstendil: Yine kesiyorum çünkü kilolar gidiyor Aydın bey, gidiyor (gülüyor)

Vitrin: Evet, ben de onu diyeceğim. Şu Vartolu’nun, milleti titreten Vartolu’nun eti ne budu ne yahu! Bu kalıpla ne işler bitiriyor. Yani kalıbını aşma anlamında kullanıyorum… Ve iyi de beceriyor, ‘çok da beğeniliyor’u da ilave edeyim… Ola ki, bu on parmağında, on marifetin sırrını bizlerle paylaşırsınız diye söylüyorum hani! (Gülüşmeler)

Köstendil: İki şeye çok önem veriyorum çok benimsiyorum: Bir, işinizi seveceksiniz… Harbiden! İkincisi, sorumluluk duygusu ve yine harbiden! Mesela, Vartolu’yu sevmek sadece iş sorumluluğu değildir. Oynadığım karakterle bütünleşemezsem sevemem! Sevmezsem bütünleşemem! Sadece iş olarak baksam, pek yapılacak birşey değil. Ama keyif almam hep bir adım ileride. Kendi adıma bir şey daha söylemek isterim, müsaadenizle.

Vitrin: Buyurun, lütfen…

Köstendil: Bizden sonraki kuşağın – sanatçı olsun olmasın – ‘iyi de kardeşim siz ne yaptınız, haybeye işlerle ömür tükettiniz’ soru ve eleştirisini yöneltme ihtimaline karşılık en azından ‘Elimden bunlar geldi; bunları bunları yaptım’ diyebilmek istiyorum kendi adıma. İşte bunun için de oyuncu (ya da her ne işi yapıyorsam bu camiada) sorumluluğunu taa içimde ve hep hissetmem gerektiğini biliyorum. Ama bu kadar ciddi sorumluluğun yanına da yaptığım işten keyif almayı koyuyorum. Severek ve eğlenerek yapıyorum. İşte bu yüzden de yorulmuyorum demeyeyim ama (gülüyor) en azından idare ediyorum.

KALICILIĞI ANCAK ZAMAN GÖSTERİR

Vitrin: Kalıcılığı çağrıştıran sözler, konuşma boyunca hep hissettirdiğiniz tevazunuz bir yandan…

Köstendil: Bakın, hepimiz ölümlüyüz…

Vitrin: Vartolu da…

Köstendil: (Gülerek) Vartolu bir hayal kahramanı…

Vitrin: Efendim sözünüzü Vartolu’yla böldüm. (Gülüşmeler) Buyurun.

Köstendil: Hepimiz ölümü tadacağız demiştim. O zamana kadar bizim arkamızda bırakacağımız tek şey yaptığımız işler olacaktır. Biz şu an birşeyler yapıyoruz. Ben birşeyler yapıyorum ve üretiyorum ama bunların geçerli şeyler olup olmadığını, birkaç yıı sonra ancak öğrenebilirim. Kalıcılığın jürisi ise uzun yıllardır.. Tevazu dediğiniz şeyin zemini bu!.. Yani bilmediğim şeyin havasına giremem, ya da mutluluğunu yaşayamam.. Olmaz! Bugün Yeşilçam’ın bazı filmlerini hala oturup alkış duygularıyla izliyoruz. Onlar, Yesilçam, hala bize yol gösteriyor, ışık tutuyor. Demek ki onlar kalıcı bir şeyler yapmışlar. Bizim yaptığımız şeyler kalıcı şeyler mi, gelip geçici şeyler mi? Bunu bize zaman gösterecek. O zaman dilimi içinde de bizim görevimiz elimizden geldiğince kalıcı, işe yarar, dişe dokunur hatta, ağrıtır türden birseyler yapmak olmalı… Bunun için de uğraşmaya devam edeceğiz.

Vitrin: Kısa metrajlı filmlerinizde kamera arkasına da geçtiniz… Gelecek kamera önü mü, ya da arkası mı, ya da?

Köstendil: İyi şeyler için, çok çalışmaya devam öncelikli… Bu illa ki bir yerde sonlanacak, ya da bağlanacak diye bir şey yok bende. Sete gidip oyunculuk yaptığınızda, yönetmencilik oynamadığımız zaman, ya da kısa metraj çekiyorken yönetmenseniz, oyuncunun yerine oynamaya kalkmıyorsanız, bunları birbirinden ayırabiliyorsanız ve çalışmayı seviyorsanız bu böyle gider.. Ama kamera önü mü, arkası mı derseniz hangi dönem, hangisi ağırlık kazanacak henüz bilemiyorum.. Belki de önümüzdeki sezon sadece Vefa’nin maçlarında oynayacağım. (Gülüşmeler ve futbol hayatındaki kalecilik yıllarına gönderme yapıyor)

Vitrin: Aslında bu son sorularla, hayallerinizin zirvesine yapacağınız yolculukları öğrenmek istemiştim biraz da.

Köstendil: Hayaller bitmez ve iyi ki varlar! Zirveler de öyle… Her yeni hayal, hedefteki yeni bir zirvedir bazen.

Vitrin: Ya da; hayaller zirvelerin avcısıdır! Lakin zirveler de pek kolay hedefler olamasa gerek. Çıkmak bir dert, kalmak çok dert derler ya… Kalmak ya da kalmamak! (gülüşüyoruz)

Köstendil: Gelin bu röportaji, “Olmak ya da olmamak”a kilitleyelim (gülüşmeler).

Vitrin: Kilitledik bile!

1 Comment

  1. Aydın Ulun, Ta lise yıllarından beri dostum. Röportaj kitabını ve bir iki dergide yazısını okumuştum. Bu röportajı da yıllar sonra okudum. Ustaca bir röportaj. Tiyatro,dizi alanlarına da hakim. Köstendilli’nin samimiyeti, sanata eğilimi, alçak gönüllülüğü güzel. Her ikinize de başarılar, yolunuz açık olsun…

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*