TAMER Y. ERGÜN: Metropol FM’e Alman medyası inandı Türk medyası umursamadı

Röportaj: Aydın ULUN
ALMANYA’DAKİ TÜRKİYE KÖKENLİLERİN RADYOSUYUZ

Türkiye’de birçok dev medya kuruluşuyla görüşmeler yaptık. Gelin Metropol FM’in yatırımcısı siz olun dedik. Bir yıldan fazla kapı kapı dolaştık. Oyaladılar ve hepsinden de ‘Hayır’ cevabı aldık. Almanya’ya yöneldik mecburen. Ve şimdiki şirketimiz Moira Rundfuk ‘Biz varız’ dedi. Çok doğru bir karar olduğunu yıllar geçince çok daha iyi anladık.

Üniversite çağında iki gençtik. Ben ve Akın Duyar. Kimse bize inanmadığı için Don Kişot diyorlardı arkamızdan. Durum öyle bir hal aldı ki radyo kurma çabamızı utancımızdan kimseye söyleyemez hale geldik.

Almanya’da, Türk toplumuna yönelik, onların dertleriyle, sorunları, sıkıntıları, mutlulukları, huzurlarıyla ilgilenen tek radyo biziz. Bir Alman radyosu yayın yaparken, Alman dinleyicisine yönelik program yapar. Türkiye’deki radyolar da, Türkiye’deki dinleyicisine yönelik program yapar. Ama biz, 24 saat Almanya’da Türklere yönelik yayın yapıyoruz. Bu anlamda onların radyosuyuz. Bunu kabul ederler etmezler, o tartışılır. Ama bizim radyomuzun içerisinde Almanya’daki Türkiye kökenli toplumun her düşüncesini bulabilirsiniz. Almanya’da Türk toplumunun yansımasını en iyi şekilde vermeye çalışıyoruz. Bu kolay bir şey değil.

Türk toplumunun mümkün olduğu kadar Almanya hakkında çok iyi bilgi sahibi olmasını istiyoruz. Almanya’da Türk toplumunun hayatlarının başarılı, sağlıklı mutlu ve huzurlu geçirmelerine katkıda bulunmak istiyoruz ve Almanya’da Türk toplumunun bir sonraki nesil için iyi bir zemin, iyi bir gelecek hazırlamasını istiyoruz. Bunun için de gerekli olan bilgi donanımını radyomuza entegre etmeye çalışıyoruz.

Röportaj: Aydın ULUN
Foto: Mesut HASTÜRK

Vitrin: Metropol FM’in teknik tanımı ile girelim röportaja…

Tamer Yıkıcı Ergün: Metropol FM, UKW frekansından Almanya’nın başkenti Berlin’de 24 saat Türkçe yayın yapan bir Alman medya kuruluşudur.

Vitrin: 20. yıla merdiven dayadınız. Gelin sizinle kuruluş yıllarına gidelim. Hürriyet gazetesinin Berlin bürosundaki gazetecilik yıllarımda Metropol FM’in kuruluşunu yakinen takip etmiş ve ”Türkçe radyomuzu istiyoruz” diye çokça haberlerinizi yapmıştık. Tazeleyelim ve Metropol FM’in Türkçe yayınının doğuş öyküsünü sizden alalım. Bu arada o dönem göstermiş olduğunuz cesaretten dolayı da size ve kuruluşta beraber yola çıktığınız Akın Duyar’a da içinde biraz da ‘boşa gayret’ küçümsemesi yatan ”Don Kişot” lakabını da hatırlatayım (gülüyoruz).

Tamer Y. Ergün: Doğru… Don Kişot’tuk! (gülüyor) Şimdiki zamanın penceresinden bakınca bayağı badireler atlattığımızı düşünüyorum.

Vitrin: Burada bir „Hey gidi günler hey!“. gider, diyelim mi?

Tamer Y. Ergün: Diyelim (gülüyoruz). Tabii diyelim ve konuya da girelim.

Vitrin: Buyurun…

Tamer Y. Ergün: O dönemdeki arkadaşım Akın Duyar, bir gün Berlin’de bir Alman medya uzmanının radyo kurmak istediğini söyledi bana. Bu konuda Türkiye kökenli gençlerden, insanlardan yardıma ihtiyacı olduğunu belirtti. ‘Bu projede sen de çalışmak ister misin?’ dedi. Ben de ‘Para var mı?’ dedim. ‘Yok, para yok, üstelik hayata geçirilmesi yaklaşık bir buçuk, iki yıl da sürebilir” dedi. Bunun ön hazırlığı, çalışması, lobi çalışması vs… Ben de o dönemlerde yazılım programı satan bir bilgisayar şirketinde çalışıyordum. En azından bir hayat tecrübesi olur diye düşündüm ve tamam dedim. Almanya’ya geleli de 5 yıl olmuştu. Beni en çok cezbeden olay neydi biliyor musunuz?

Vitrin: Neydi?

Tamer Y. Ergün: Almanya’da 24 saat Türkçe yayın yapan bir radyo olup olmadığıydı. Bunu hem Akın’a hem de bay Schnaudt’a sordum. ‘Hayır, Avrupa’da bile UKW frekansından 24 saat yayın yapan Türkçe bir radyo yok’ dediler.

Vitrin: Bir ilke imza atmak ve radyo… Hayallerinizde bile belki yok.

Tamer Y. Ergün: Aynen, aynen! İlk biz yapacağız. Çok heyecan vericiydi. Radyo belki hayallerimde yoktu ama her zaman bir şeyin ilkini yapmak hayallerimde hep vardı. İşte o da karşıma çıkıyordu ve çok sevinmiştim. İçim kıpır kıpırdı. Aslında hepimizin öyleydi. Duraksamaksızın, hemen kabul ettim. Bir büro tuttuk, Berlin Kreuzbergstraße’de. Büronun kirasını radyo fikrinin sahibi olan Alman medya uzmanı bay Herbert Schnaudt karşıladı. Bay Schnaudt haftada bir kere olmak üzere Münih’ten gelerek bize medya nasıl yapılır, genelde medya, özelde radyo nasıl kurulur, ön hazırlık çalışmaları, konsept, başvuru formları vs. hepsini bize uygulamalı olarak anlatıyordu.

Vitrin: Dersleri alırken bir yandan da üniversiteye devam…

DEFALARCA TÜRKİYE’YE GİTTİK HEPSİNDEN RET CEVABI ALDIK

Tamer Y. Ergün: Evet. Biz de anlatılanları, yazışmaları, hızlıca bir hafta içerisinde hayata geçiriyorduk. O arada tabii dediğin gibi, bir yandan da üniversiteye gidiyoruz. Para kazanıp hayatımızı geçindirmek için çalışıyoruz. Ama boş zamanlarımızda da radyonun alt yapısını hazırlıyorduk. Reklam pazarı nasıl olacak, müzik planlaması, personel yapısı nasıl olacak, kimlerle çalışılacak, lobi çalışmasını kim yapacak? Ve en büyük problemimiz ise investör bulmak. Yani‚ kim bu radyonun arkasındaki yatırımcı olacak?‘ Bunun için çalışmalar yaptık.

Vitrin: Türkiye de var mıydı radyonun patronaj arayışında?

Tamer Y. Ergün: Vardı tabii! Hem de aklımıza ilk gelenlerdi. Nitekim Türkiye’de ve Almanya’daki bir kaç Türkiye kökenli şirketle irtibata geçtik. Biz hazırlıkları yaptık ve bu kuruluşlarla görüştük. Sonuç itibariyle hepsinden ret cevabı geldi; ‘Biz böyle bir projeye giremeyiz’ dediler.

Vitrin: Yeri gelmişken açıklayayım bunu, pek bilinmiyor. Zannediliyor ki, Metropol FM’in kuruluşunda başından beri şimdiki sahibi olan Alman şirket vardı. Onlar kurdu ve onlar yaptı diye biliniyor. Oysa bu iş için öncelikle Türkiye’nin kapısını çalmışsınız, gelin şu radyoyu Almanya’da beraber kuralım diye.

Tamer Y. Ergün: Vallahi çok istedik, çok kapı çaldık. Yani simdi tam hatırlayamıyorum ama bir senenin üzerinde biz Türkiye’de bir çok medya kuruluşuyla görüşmeler yaptık. En büyük medya kuruluşlarına, gelin bu radyonun yatırımcısı siz olun dedik. Hatta bu konuda RTÜK’ten de yeşil ışık almıştık. Böyle bir şeye sıcak bakıyorlardı. Zaten bizden önce bir dönem Uzan Grubu, Metropol FM’in lisansını almıştı ama, buradaki lisansın şartnameye uymayacağı söylendikten sonra lisans geri alınmıştı. O dönemlerde bir Türk medya şirketinin, Almanya’da çok zor alınan bir radyo lisansını alma şansı çok büyüktü.

Vitrin: Radyonun geleceğini kestiremediler.

Tamer Y. Ergün: Evet! Türk medya kuruluşları bu şansı değerlendiremediler. Ben, Akın ve bize bu işleri öğreten Alman uzman bay Schnaudt ile bu projeyi yazdık çizdik. Ama bütün işin ruhunu, alt yapısını Akın’la ikimiz oluşturduk. Daha sonra aramıza iki kişi daha katıldı: Ceyhun ve Jale!

Vitrin: Radyonun frekansını almak için hangi yıl ihaleye girdiniz, rakipleriniz var mıydı?

Tamer Y. Ergün: 1998 yılında ihaleye girildi. O dönem ilk frekansımız 94.8 idi. Ve bu frekansı almak için 20’nin üzerinde başvuru vardı. Ama 98 yılından hatırladığım kadarıyla Aralık ayındaydı. Akın’la ikimiz Kreuzbergstraße’deki o iki odalı büromuzda başvurumuzun, ihalenin sonucu bekledik. Anlatılmaz bir heyecan içindeydik. Hayallerimiz ya gerçekleşecek, ya da bir iki yıl üzerinde çalıştığımız proje bizle yok olacaktı belki de! Bu duyguyu bilenler bilir. Derken telefon çaldı. İki kelime: „Siz kazandınız“ dediler. Kucaklaşmalar, sevinç gözyaşları… Unutulmaz!

Vitrin: Türkçe radyoya yatırım yapan ve Metropol FM’i bünyesine katan bugünkü Alman kuruluşunu bulmanızın da bir hikayesi olsa gerek.

Tamer Y. Ergün: Olmaz mı? Türkiye’deki büyük medya kuruluşlarından aldığımız ret cevaplarından sonra biz alternatif olarak, Almanya’da acaba hangi medya kuruluşu bu konuda yatırım yapar dedik. Ve şimdiki şirketimiz Moira Rundfunk adlı şirkete baş vurduk. Biz bu işte varız dediler ve ihaleye öyle girildi. Çok profesyonel çalışan, tamamen basın hukuku ve basın etiği çerçevesinde çalışmalar yapan, çok fazla siyasi ilişkileri önemsemeyen, sadece medyacılık yapan bir kuruluş. Çok doğru bir kararmış. Bugüne kadar da bu konuda çok sağduyulu ve güven içerisinde bir çalışma gerçekleştirdik.

Vitrin: Tamam! Bu bir radyo kurmanın yasal, olması gereken, prosedürlerinin yolu. Zorlu da geçmiş… Sizin bu arada bu hayallerinize dudak bükenlere şu Don Kişotçulara değinelim.

Tamer Y. Ergün: Evet yaaa (gülerek)! Bir türlü inandıramıyorduk kimseyi. Biz 1997 yılında başladık, o dönemler iki Türk genciydik.

Vitrin: Yaş kaçtı?

Tamer Y. Ergün: 30! Ben ikinci üniversitemi okuyordum, Akın uzatmalara oynuyordu. Bu iki gencin kalkıp da radyo kuracağına kimse inanmadığı için zaman zaman arkamızdan bizlere Don Kişot (Don Quijote), dendiğini duyuyorduk. Yani hayal kuran, kendisini hayal dünyasında zanneden gençler olarak görüyorlardı. O yüzden biz artık radyo kurma çabası içerisinde olduğumuzu kimseye söylemiyorduk, söyleyemiyorduk! (Gülüyoruz) Aydın abi, inan utancımızdan gizli gizli buluşuyorduk bir yerlerde, ya da ofisimizde. Sonuç itibariyle insanlar, böyle bir şeyi, yani iki üniversite öğrencisinin radyo kurabileceğini hayal bile edemiyordu. Bu duygu o kadar sabitti ki, lisansı aldığımızda bile yakın çevremiz bile bize sadece ‘Aaa, iyi yaptınız çocuklar‘ filan dediler. Çünkü bir Türkçe radyonun nasıl bir şey olduğunu, Berlin’i nasıl etkileyeceğini, Berlin’deki Türklerin dünyasında nasıl önemli bir rol oynayabileceğini hayal bile edemiyorlardı.

20 YAŞINDA BİR DELİKANLI METROPOL FM

Vitrin: 20 yıl önce doğan Almanya’daki gençler Metropol FM de dinleyerek büyüdüler. Yani hep varmış gibi sanki.

Tamer Y. Ergün: Çok doğru… Şimdi gençler bizde çalışıyor ama dediğin gibi; 20’li bir genç için Metropol FM hayatı boyunca hep varmış gibidir. Metropol FM’siz bir Berlin’i hayal bile edemiyor. Ama o dönemdeyse başlangıç yıllarında yani, Metropol FM hayal bile edilemiyordu. O yüzden ‘Çok güzel, aferin‘ denildi sadece. Sonra radyo kurulduğunda ve insanlar büyük bir coşkuyla dinlemeye başladığında, bütün arkadaşlarımız, çevremizdeki o samimi dostlarımız, neyi başardığımızı o zaman anladılar.

Vitrin: Ben de bir itirafta bulunmak isterim: O dönem, Hürriyet çalışanı bir gazeteci olarak haber yapmaya gittiğimde, Akın Duyar vardı karşımda. Akın, yarım yamalak Türkçesi, toyluk derecesindeki gençliğiyle, hatta salaş giysileriyle ilk intiba olarak inandırıcılıktan gerçekten çok uzaktı. Ve çok sürmese de bu ilk karşılaşmanın getirdiği duygularla size, ‘Don Kişot!’ diyenlerden biri de bendim. Ama haber için konuşmaya başladığımızda Akın’ın heyecanı, inanmışlığı, fanatiklik derecesindeydi. Beni inandıran, haber yapma konusunda etkileyen de bu azmi, tavrı olmuştu. Hayallerinizi, inancınızı ve Türkçe radyonun olmazsa olmazını Berlin kamuoyu ile paylaşmıştık. Hiç unutmam, lisans aldığınız günün sevincini, mütevazı büronuzda Akın’la ilk kucaklaşıp ilk kutlayanlardan biri de bendim. Türkçe dili ve medyası bir zafer kazanmıştı. Bu yaşanmışlığı, gazeteci tanıklığı adına da not düşelim bu vesileyle.

Tamer Y. Ergün: O dönemlerde ben Metropol FM’in marketingini, gelir giderlerini, elemanları oluşturmanın alt yapısını hazırlıyordum. Akın da, tanıtım ve ilişkiler ayağını yürütüyordu. Ön planda olması gereken oydu. Her ne olursa olsun, ekip olarak iyi bir iş çıkarmıştık. Buradan hayalleri olan gençlere de seslenmek isterim.

Vitrin: Tabii.

Tamer Y. Ergün: Gençler, insanlar sizin belli şeyleri yapabileceğinize inanmayabilirler. Önemli olan sizin inanmanız. O yüzden eğer gerçekten inanıyorsanız, yapacağınız iş ne kadar büyük olsa bile, başarabileceğinize emin olun. Çünkü inanmak en önemli şey!

BU GURURU PARAYLA MAAŞLA ÖDEYEMEZSİNİZ

Vitrin: Metropol FM 20 yıllık bir delikanlı artık. Metropol sizin neyiniz? Nerenizde?

Tamer Y. Ergün: Metropol’de müzik çalıyor, haber yapıyoruz. İnsanları mümkün olduğu kadar eğlendiriyoruz. Bu bizim ana işimiz. Ama bunun yanı sıra biz bazı farklı şeyler de keşfettik. Önce tabii elimizdeki bu medya organının ne anlama geldiğini biz bile tam kavrayamadık. Zaman içerisinde kavradık. Bunu da bizim dinleyicimiz bize kavrattı ve anlamamızı sağladılar. Sonuç itibariyle Metropol FM ile doğru davranılırsa insanların hayatlarında pozitif etki edebileceğimizi gördük. Çünkü insanların kendi hayatlarıyla ilgili verdikleri kararlarda bazen eksik bilgiler olabiliyor. Bazen bazı önemli bilgileri bilmiyor olabilirler. Olayları birbiriyle ilişkilendirmede zorluk çekiyor olabilirler. Almanya’da Türkiye kökenli insanların yeterince kendisine ait nitelikli ve profesyonel medyası olmadığı için, ya da az olduğu için, bu bilgileri tam anlamıyla alamayabiliyorlar. Biz, ekonomik bir getirisi olmamasına rağmen buraya da yöneldik. Sosyal projeler yapmaya başladık, fazlasıyla haber yapmaya başladık, uzmanlarla beraber işbirliğimizi güçlendirdik. Çalışan olarak maaş alıyoruz ama, bu bizi insan olarak özellikle tatmin etti. Yani dışarıya çıktığımızda insanlar, sizin radyonuzdan aldığım şu şu bilgiden dolayı, şu konuları daha iyi anladım, veya bu konuda daha doğru karar verdim. Ya da böyle bir tuzağa düşmekten kurtuldum, önlemimi aldım demesi bizi memnun etti. Bu herkesin içerisinde vardı. Yani birisi kalkıp da, sizin çocuk eğitimi üzerine vermiş olduğunuz bilgiden dolayı, benim çocuğumu daha sağlıklı eğitmeme vesile oldunuz demesi, belki de bir insanın en çok gurur duyacağı şeylerden biri. Bu gururu, parayla maaşla ödeyemezsiniz.

Vitrin: Ben bu soruyu kişisel sormuştum, lakin kurumsal bir cevap geldi. O zaman daha net sorayım: Metropol FM’in kurucularından biri olarak, CEO’su olarak Tamer Bey için bu radyo onun neresindedir?

Tamer Y. Ergün: Bu, şuna benziyor: Gençsiniz, çocuğunuz oluyor, hiç fark etmiyorsunuz. Sonra bir şekilde çocukla beraber siz de büyüyorsunuz. Ve şunun farkına varıyorsunuz. Çocuk belli bir yere serpildikten sonra‚ ‘Ooo, bu benim çocuğum. Ne kadar delikanlı olmuş, büyümüş‘ diye gurur duymaya başlıyorsunuz. Bazen geç idrak edebiliyor bazı insanlar. Bende de öyle oldu. O kadar çok zorluklar içerisinde bu radyoyu bugünlere getirdik ki. Yani ben bunun neresindeyim, ben bunu başardım, şu oldum, bu oldum diye düşünmeye fırsatımız olmadı. Aylarca günde 16-17 saat çalıştığımız dönemler oldu. Hala zaman zaman bu performansta çalışmak zorundayız. Eskisi kadar olmasa bile… Bu nedenle o duyguyu şu anda yavaş yavaş hissetmeye başladık. Gerçekten gurur verici bir noktaya getirdiğimiz duygusunu yani… Şu aşamadan itibaren radyo benim için tek bir şey ifade ediyor: Bir sonraki nesle bu radyoyu teslim etmek… Biz belli bir yaşa geldik, bundan sonraki nesil bu radyoyu alıp daha da ileri bir döneme taşıyabilmesi. Bunlar benim en çok hayal ve heves ettiğim olay.

Vitrin: Soracağım soru biraz da onunla ilgili: Bugünlere getirenler arasında en uzun soluklu kalan ve emeği en çok geçenlerden birisiniz. Günün birinde bir biçimde bırakacak olsanız, Metropol FM’in başına bir şey gelir kaygısıyla hiç gözünüz arkada kalır mı? Böyle bir şey geçti mi aklınızdan?

Tamer Y. Ergün: Bir dönem geçti. Ama şu sıralar açıkçası böyle bir kaygım – eskiye oranla – yok. Hemen hemen arkadaşlarımız, bölüm başkanları, departman başkanları ve müdürleri, işlerine çok iyi hakimler. Ufak bir bölüm var, lobi çalışması; radyonun büyümesi için gerekli olan. O biraz benim sırtımda duruyor. Ama onu da artık arkadaşlarımıza öğretmeye çalışıyorum. Bu iş biraz politik, siyasi dengeler üzerine kurulu bir çalışma. Ama sonuç itibariyle yüzde 90-95’ini diğer arkadaşlar kendi başlarına yapabilecek duruma geldiler. Bu bir kaç yıl öncesine kadar böyle değildi. Şu anda ama bensiz de bu gemi çok rahat şekilde yürüyebilir.

Vitrin: Şimdi biraz da dinleyenlerin hislerine tercüman olalım. Diyorlar ki, ‘Metropol FM’in reklam bolluğu bizi bayıyor’. Bunu söyleyenler epeyce var. ”Kazanmazsak, kapanırız. Ekmek paramız bu bizim’’in dışında, neler söylersiniz?

Tamer Y. Ergün: Şimdi doğal olarak reklam her medyanın, gazetenin, televizyonun sıkıntılı bölümüdür. Yani reklam alamazsanız, insanlara bedava bu hizmeti sunamazsınız. İnsanlar sonuç itibariyle radyo dinlemek için, şahsen para harcamaya razı değil. Radyoyu bedava dinliyorsunuz. Öteki taraftan biz elimizden geldiğince reklam veren müşterilerimizin bütçesini bilerek, bilinçli verebilecek bir şekle sokmaya çalışıyoruz. Ama bizim de, yani bir radyoyu işletmenin de çok önemli sabit giderleri var. Bizim elimizde olmayan, benim etkileyemeyeceğim şeyler: Yayın frekansımız var, maaşlar var, vergiler var, vs… Ama biz şunu yapıyoruz, (Dinleyicilerimize ben bunun şahsen bütün doğruluğunu temin edebilirim) saatte 12 dakika reklam yapma hakkına sahibiz ve biz bunu sekiz, maksimum 9’a çıkartıyoruz. Yani hukuken saatte 12 dakika reklam yapabileceğimiz yerde, biz bunu 8 dakikayla sınırlandırıyoruz. Bu bile fazla gelebiliyor tabii. Bence bir dakika reklam bile fazla. Hatta reklam hiç olmasa keşke! Ama dediğim gibi bunun maliyetini o zaman dinleyicilerimizin karşılaması lazım. Biz bir dönem düşündük, acaba internetten reklamsız bir yayın mı yapsak? Bir araştırma yaptık ve ‘Reklamsız dinlemek için ayda 1 EURO öder misiniz?‘ dedik. ‘Hayır!‘ dedi dinleyicilerimiz. Yani açıkçası bu işte biz, elimizden geldiğince dinleyicilerimize iyi bir program, az reklam ama, maliyetleri karşılayacak şekilde de ekonomik bir alt yapı sağlayarak çalıştığımız bir ortam çabasındayız. Zaman zaman biz daha fazla özel reklam alacak duruma geliyoruz, mesela yıl sonlarında, ramazan aylarında. O zaman biz reklamlarımızı hukuken alabilmemiz mümkün olmasına rağmen, yine de almadığımız zamanlar oluyor.

Vitrin: Metropol FM, ağırlıklı olarak bir müzik eğlence radyosu olarak biliniyor, ki öyle… Oysa Türk-Alman toplumunda radyoculuk yapmanın belli, hatta zorunlu sosyal misyonları olduğunu da biliyoruz. Bu anlamda farklı ve özellikli bir radyosunuz. Bir taraftan Türk toplumu, bir taraftan Alman toplumu… Değer yargılarını gözetmek, onlara yönelik bir program oluşturmak, kültürleri dengelemek…

Tamer Y. Ergün: Almanya’da yüzlerce radyo var, televizyon var, gazete var. Ama bunların yüzde 99’u, yani hemen hemen hepsi, istisnasız Alman toplumuna hitap ediyor. Yani yaptıkları haberler, içerikler her şey Alman toplumuna hitap ediyor. Bu anlamda tek Metropol FM ve birkaç tane irili ufaklı dergi ve gazetenin bu konuda çalışmaları var. Ama ciddi anlamda Metropol FM var! O yüzden de insanların müzik ve eğlence dışında genel bilgi de alma ihtiyaçları var. Bu talepleri oluyor doğal olarak. Biz bu talepleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Biz burada, tercihlerimizi daha çok insanların hayatlarında daha başarılı olabilmeleri için hangi bilgilere ihtiyaç duyuyorlarsa, o yönde kullanıyoruz. Örneğin, sağlık konusunda önlem alınması gereken noktalar var, şeker hastalığı olsun, bunama vs. burada nasıl davranmak gerekir, neler yapmak gerekir şeklinde bilgilendirici programlar… Bu ve benzerleri sosyal konular. Ama öteki taraftan da Almanya’daki siyasi konjonktüre bakıyorsunuz, işte burada hükümet kuruluyor, hükümetlerin arasında kararlar var. Bunlar Almanya’da herkesi ilgilendiren konular ama Türkiye kökenli toplum bunu göremiyor, duyamıyor, anlamıyor, ya da farkında değil. Biz bunu takviye etmeye çalışıyoruz. Yani Almanya’da biz, Türk toplumunun mümkün olduğu kadar Almanya hakkında çok iyi bilgi sahibi olmasını istiyoruz. Biz Almanya’da Türk toplumunun hayatlarının başarılı, sağlıklı, mutlu ve huzurlu geçirmelerine katkıda bulunmak istiyoruz ve Almanya’da Türk toplumunun bir sonraki nesil için iyi bir zemin, iyi bir gelecek hazırlamasını istiyoruz. Bunun için de gerekli olan bilgi donanımını radyomuza entegre etmeye çalışıyoruz.

TÜRK TOPLUMUNUN BEKLENTİLERİNİ YAYINA TAŞIMAYA ÇALIŞIYORUZ

Vitrin: Gerek bu anlattıklarınız, gerek iki kültür arasında yayın yapmak filan zor işler… Benzerine az rastlanır bir zeminde yapılan radyoculuk.

Tamer Y. Ergün: Gerçekten pek de kolay değil; çünkü bunlar zaman zaman sıkıcı da gelebilir. Mesela meslek konusunu işliyoruz biz ama herkes meslek konusuyla ilgili olmayabiliyor. Özü itibariyle pek de eğlenceli olmayan bir bilgilendirme. Sıkabilir! İşte burada dinleyicilerimizden sağduyu bekliyoruz. Çünkü her konu herkesi ilgilendirmeyebilir ama sonuçta seçtiğimiz konular, hepimizin geleceği açısından önemli olduğuna inandığımız konular. Tabii bu konuda dinleyicilerimizin bizi uyarma imkanı var. Biz çok yakınız dinleyicilerimize. Bir maillik, bir telefonluk mesafede uzağız. Ve her dinleyicimizin şikayetini de mutlaka ve mutlaka değerlendirmeye alıyoruz.

Vitrin: Bütün dinleyiciyi mutlu etmek mümkün değil. Alman haber ajanslarının haberleri zaman zaman tepkiye yol açabiliyor mesela.

Tamer Y. Ergün: Şunun bilinmesi gerekiyor ki, Almanya’daki haber ajanslarındaki bilgiyi, haberi aktarmak zorundayız. Bu bizim haberlerimiz değil. Ama Almanya’daki Türk toplumu şunu söyleyebilir: ‘Biz Almanların yaptığı haberleri duymak istemiyoruz‘. O zaman bu, yaşadıkları toplumun kendileri hakkında, Türkiye hakkında ve yahut da bulundukları toplumun içerisinde nasıl ve ne düşündüklerini görmek istemedikleri anlamına gelir. Bu aynı deve kuşunun kafasını kuma sokması gibi bir şey. Bu ona zarar getirir. Yani kesinlikle bunu bilmeleri gerekir. Bu onlara zarar verir. Bir şeyi bilmek, bir şeyi öğrenmek, illa ona inanmak ve onun peşinden koşmak anlamına gelmiyor. Alman kamuoyunda belli konularda bu şekilde düşünülüyor. Bunu bilmek gerekir. Ama sen dersin ki ben farklı düşünüyorum. Olabilir!

Vitrin: Çok kültürlü bir toplumda dengeleyen, harmanlayan, çeşitlendiren bir radyo yayıncılığı…

Tamer Y. Ergün: Evet! Biz Metropol FM olarak buradaki Türk toplumunun fikrini, düşüncesini, kanaatini olduğu gibi yayına taşımaya çalışıyoruz ama aynı zamanda da Alman kamuoyunun Türkiye, Türkler ve kendisi için taşımış olduğu konuları gündeme almaya çalışıyoruz. Titizlikle ve objektif olarak… Dinleyicimiz ikisini de dinler ve kendi akıl ve zekasıyla, hangisinin doğru veya yanlış olduğuna kanaat getirir. Elimizden geldiğince biz hiçbir habere yorum katmamaya çalışıyoruz. Zaman zaman belki ufak tefek bir yorum algısı oluşabilir dinleyicide ama bizim en büyük hedefimiz, bilgileri açık ve net bir şekilde insanlara sunabilmek.

Vitrin: Almanya’da branşınızda tek ve rakipsiz bir radyo! Kulağa hep iyi yanı varmış gibi geliyor. Sonuçta deniyor ki, ‘Piyasa sizin!’ Ne dersiniz?

Tamer Y. Ergün: Piyasa şöyle bizim: Almanya’da, Türk toplumuna yönelik, onların dertleriyle, sorunları, sıkıntıları, mutlulukları, huzurlarıyla ilgilenen tek radyo biziz. Bir Alman radyosu yayın yaparken Alman tüketicisine, Alman dinleyicisine yönelik program yapar. Türkiye’deki radyolar da, Türkiye’deki (İstanbul’daki, Ankara’daki, vs…) dinleyicisine yönelik program yapar. Arada bir Almanya lafı geçebilir ama biz, 24 saat Almanya’da Türklere yönelik yayın yapıyoruz. Bu anlamda onların radyosuyuz. Bunu kabul ederler etmezler, o tartışılır. Ama bizim radyomuzun içerisinde Almanya’daki Türkiye kökenli toplumun her düşüncesini bulabilirsiniz. Biz oturup burada, kendi aramızda, Almanya’da Türk toplumunun yansımasını en iyi şekilde vermeye çalışıyoruz. Bu kolay bir şey değil. Çünkü, Türkiye toplumu biliyorsunuz farklı bölünmeler içerisinde şu anda. Ama bizim ortak paydamız, ister Türk olalım, ister Kürt, ister Alevi, ister Sünni, ister Laz, ister Çerkez… Biz Almanya’da yabancıyız. Ve Almanya’da ancak ve ancak hepimiz başarılı olursak, hepimiz bu başarıdan faydalanabiliriz. Birimizin başarılı olması, birimizin başarısız olması yeterli değil. Çünkü o başarısızlık da yine hepimize mal edilecektir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*