MH-Keş

Kimseye etmem şikâyet

Berlin’in güzel ve sakin ilçelerinden Schöneberg’te nohut oda bakla sofa diye tabir edilen bir ufacık evde yaşıyor Özcan Özkan Hanım. İkinci kızı Berrak’ın da dünya evine girmesi ile tümden yalnızlığa bürünmüş anıları ve Türk programlarını çeken televizyonu ile başbaşa. Duvarda asılı udunu alıp haftada bir kez gittiği musiki kursunda öğrendiği notaları çalıyor. Gün aşırı ziyaretine gelen kızı Berrak sadece onu memnun etmiyor aynı zamanda sağlığına da özen gösteriyor.

Özcan Hanım birçoğumuzdan farklı olarak sanatçı ruhlu. Şiir de yazıyor. Aslında Almanya’ya bir heves ve bir özgürlük uğruna çıkıp gelmiş. Üç aylık bir gezi ona burada yeni bir kader kapısı aralamış. Bir akrabasının da ısrarı ile „Dönüp de ne yapacaksın?” sözüne ikna olmuş.

Özcan Özkan Hanım çoğu insanın bilerek ya da bilmeyerek yanlış anlattığı birinci kuşak işsiz mesleksiz geldi iddiasının tersini kanıtlıyor. O hem okumuş hem öğretmen mesleğini ailesinin ısrarı ile yapmasa da Milli Eğitim’den kadro almış biri. Özcan Hanım muhafazakâr orta halin üstünde hatırı sayılır bir ailenin kızıdır. Zamanında İzmir’in en güzel genç kadınlarından biri olarak parmak ile gösterilir. İzmir Radyosu’nun bir yarışmasında birincilik dahi almıştır. Ufku açıktır.

Ancak ailesi Kuran dışında sesini şarkı ve müzikte kullanmasını istemez. Musikiye âşık olan genç Özcan çeşitli bahanelerle daha 18 yaşlarında kaçamak halde değerli musiki ustalarından ders alır. Daha o zaman Arapça bilir ve harika bir ezgi ile Kuran okur. Çoktan parmakla gösterilen bir mevlüdan özellikleri gösterir. Yıllar sonra Almanya’ya geldiğinde bu yeteneği ona ekmeğini kazanmada yardımcı olacaktır. Sık sık mevlitlere çağrılır.

Çocukluğu ve ilk gençlik yılları varlık içinde geçer. Bir dediği iki olmaz. Ta ki öz annesi Hakkın rahmetine kavuşuncaya kadar. Üvey annesi ile yıldızları barışmaz ve öz annesinin yerini kimse tutamaz. Gençlik yıllarının başında hemen evlenmesi istenir. İzmir’in en tanınmış sevilen ilahiyatçılarından biri dahi onunla evlenmek ister. Ama Özcan Hanım bunu da kabul etmez. Ailesinin ısrarları devam eder. Sonunda kendi kararı ile bir subayla evlenir, ondan ilk kızı dünyaya gelir. Biraz geçimsizlik, biraz kaderin cilvesi bu evlilik kısa sürer. Özcan Hanım’ın evliliğinin bitmesi ailesinde kabul edilmesi zor bir durumdur. Kendi evinde sığıntı duruma düşmesine yol açan bu olay olduğunda etrafında Almanya diye bir ülkeye akın vardır. Oraya akanların peşinden bakar bir süre.

Derler ki „Almanya değişik bir yer, kendin kazan kendin tüket. Orada hayat var.” Bu duyduklarından sonra sığıntı mı yoksa göçmen mi olmaya karar vermek zorunda hisseder kendini. „Önce kalkıp bir şansımı deneyim, gidip göreyim. Hoşuma gitmez, işim yürümezse dönerim. Hiç olmazsa dünyayı bir görmüş olurum.” Özcan Hanım başvurusunu yapar, kızını arkasında bırakıp birinci kuşağın hikayesine katılmak üzere Almanya’nın yolunu tutar. Düşündüğü gibi daha üç ay dolmadan dönecektir ama kaçar gibi çıktığı evin kapısını bir daha açamayacağına inanır. Dönmez. Dönemez.

Yıl 1973’tür. Varlık içinde geçen hayatının ilk şokunu daha gelir gelmez göçerildiği “Heim” denen yurtta yaşar. Her türden insanın kaldığı kamp gibi bir yer. „Daha ilk günde ilk şokumu yaşıyordum. Daha sonraki yaşadıklarımı da düşününce kendime, Allah sana o kadar fırsat verdi teptin, şimdi de cezasını veriyor dedim.

Karadenizli bir ailenin yanına „untermiter , kiracı“ olarak yerleşip o kamp gibi „gasthaus“tan çıkıyor Özcan Hanım. İki yıla yakın bir süre öğretmenlik yapmayı başarıyor. Sonra iş akdi bitince işsiz kalıyor ve kısa süre sonra bu kez Güneş Sigorta’da işe başlıyor. İşi ev ev dolaşarak sigorta yapmaktır. İkişer kişi dolaştıklarından yanında birlikte gezen erkek personel yüzünden Türkler arasında dedikodu çıkıyor. Özcan Hanım „Hayatımda uygunsuz tek bir arkadaşım olmadı, bu dedikodularla da mücadele etmek zorunda kaldım. İnsanlarımız birbirinin kuyusunu hemen kazıveriyor.” diyor.

Peki ya Almanlarla nasıldı arası? „Almanların iyileri de var ama bana pek az rast geldi. Bir kez danışmanlık hizmeti almaya gittim, elimde biriktirip çocuğumun geleceği için ayırdığım küçük tasarruflarıma el koydular.” diyor. Ara ara işsizlik dönemlerini atlatmak için sık sık temizlik işine gitmeye başlıyor ve buna rağmen neden ailesine dönmüyordu? „Ailemi terk ettim. Sadece ailemi mi? Her şeyi terk etmiş oldum. Döndüğümde yüzüm eğik olacaktı. İşte gittin, başına neler geldi diyeceklerdi.

Özcan Hanım bu kez kalıcı bir iş bulma umuduyla Siemens Firması’na gider. O sırada öğle tatilidir, işçi Türk kadınlar oturmuş kahve falı bakmaktalar. Onları görünce heyecanla yanlarına gitmek ister. Derken katta işçi kadınların şefi görünür. Kadınlar da eğlenceyi yarım bırakıp şefin korkusu ile asansörlere koşarlar. Özcan Hanım da onların peşinden gider. Asansörler eski modeldir, dolap gibi dönen tahta asansörlerden. İşte elim kaza o ara olur. Özcan Hanım’ın ayağı kayar. Asansör boşluğuna düşer. Özcan Hanım bu olay için şöyle diyor: „Ölmedim ama belimden sakatlandım. Hafızamı kaybettim. O hafıza kaybı hayatımın geri kalanında beni çok etkiledi.”

Özcan Hanım üç ay hafıza kaybı ile hastanede yatıyor. Hiçbir şey anımsayamıyor. Doktorlar sürekli terapi uyguluyor. Nasıl oluyorsa oluyor bir doktorun akıl etmesi sonucu Türkiye’de bıraktığı ilk çocuğu olan Gaye’yi anımsatıyorlar. Hafızasının anahtarı biricik kızı, özlemi ile yanıp tutuştuğu, uykularında sayıkladığı Gaye oluyor. Ancak belindeki disk kaymasının çaresi pek olmuyor. Hafızası yavaş yavaş yerine gelse de zorlanmaya devam ediyor ve kolay unutkanlık baş gösteriyor. Daha sonra yalnızlık, iş ararken yaşadığı sorunlar onu tümüyle kasıp kavuruyor. Artık sağlığı yavaş yavaş kaybolan, orta yaşta ama hala güzel bir kadındır. Tanıdıkları devreye girer ve bu yalnızlığı aşması için evlenmesi konusunda ısrar ederler. Hatta bunun için bir adayları da varıdır.

„Çok yalnızdım, çaresizdim, artık yaşım geçiyordu ve sağlığım zora girmişti. Arkadaş ve dostların iyi niyetine güvenip tanımadığım bir beyle evlenmeyi kabul ettim.” Özcan Hanım’ın bu çaresizliğe cevap olarak kabul ettiği teklif de canını ileride çok yakacaktır. „Konsolosluğa girdiğimde onu ilk kez nikah masasında gördüm. Eciş büçüş bir adamdı. Benden kısa, tuhaf bir adamdı. Neye uğradığımı şaşırdım. Hemen orayı terk edecektim ama adamın ne suçu vardı?” Sonra masaya oturup hayatının belki de en zor evet’ini mırıldanıyor.

İlk bakışta ürktüğü ve beğenmediği adamı kabullenmek istiyor. „Yazgım buymuş” diyor. Ancak yetmiyor. Eşi alkolik çıkmıştı. „Çalıştığını içkiye vermekle kalmadı, bankadaki maaş ve hesaplarıma da el attı. İçince küfelik olmadan eve gelmiyor, sabah rakı ile kahvaltıya oturuyordu. Yıllarca onun eziyetini çektim. Karakolluk olduk, o bir ara hapiste yattı ve boşandık. Yine de ona İzmir’de bir otelde iş bulduk. Fakat onun da kaderi kötü imiş, bir sene sonra bir kabadayı onu sokakta bıçaklamış, öldü gitti zavallı.”

On yıllık süren evlilikten başka her şeye benzediğini söylediği bu ilişkiden bir kızı oluyor. İsmini de Berrak koyuyor. Hayatında daha neler yok ki, bu kez önce Berlin Duvarı yıkılıyor, işsizlik ve çocuklarına bakma yükümlülüğü nedeniyle bunu bir şans görüyor. Gidip duvarın etrafındaki tezgahlardan birini satın alıyor. Bir yaşlı ak sakallı amcanın da yardımı ile bir sene turistlere eski Almanya eşyaları satıyor. Eline biraz para geçiyor. Bu para ile bir „Dükkân açmaya” karar veriyor. Ancak mal sahibi bir yıl sonra çıkışını aldığı dükkânı Özcan Hanım’a satıp sıvışıyor. Bir yılda dükkânı yenileyen Özcan Hanım, kira süresinin bittiği ve çıkması gerektiğini duyunca bir kez daha şok oluyor.

Bunca sıkıntı sonunda sağlık durumu kötüleşiyor. Çalıştığı işler dışında mevlit okuyarak Gaye’sinin okul masraflarını karşılamış ve sonunda Gaye’si üniversite çağına gelince yanına almıştı. Fakat bu kez de hayatının bu yeni döneminde kanser hastalığı ile savaşması gerekmekteydi. Özcan Hanım bu hastalıkla savaşırken hem büyük kızını daha sonra 2007 yılı yazında küçük kızını evlendirmişti. O da ilk kuşaktan çoğu Türkler gibi emekli, yalnız ve küçük bir dairede yaşamını sürdürüyor. Yine onlar gibi „Ne yaptıysak çocuklarımız için yaptık, kendimiz için bir hayatımız olmadı.” diyor.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*