“Siyaset insan hayatından tümden çıkmalıdır!”

Mesela bir şeyi beğendiğinizde “şahane” dersiniz. Yani Şah’a yaraşır manasına gelir. Bir şeyi beğenirken de bir hiyerarşik düzenin başını en tepeye koyarız. Ona yakışan en güzeldir ancak! Erkek çocuklarına “paşam” kızlara “prenses” dersiniz.

Sıra dışı hikayeleri olanlarla, aykırılar, farklı sözü olanlar… İşte onları kıyıdan köşeden çıkartıp Karşı Vitrin’e koyuyoruz. İlk söyleşimiz Almanya’da yaşayan ancak kendini inançları gereği tanıtmak istemeyen bir Türk anarşistiyle. Bu sıra dışı kişi; adı, sanı, sözleri ve fikirleri ile bir “alt-üst” ilişkisi kurmak istemiyormuş. Tabii o kadar prütan bir Zat mıdır bilemiyoruz muhatabımız. Biz gene de sözün ve özün iktidarından uzak durmasına saygı duyduk. Elden ne gelir?

Karşı Vitrin: Bize kendinizi tanıtır mısınız?

BİR ZAT: Diğer soruya geçin lütfen.

Karşı Vitrin: En azından bir referans verseniz? Nerede doğdunuz? Bir isim?

BİR ZAT: Biyolojik kökenlerim Çorum’a dayanır. Varlığımı çeşitli şekillerde siyasi adı Almanya olarak verilmiş kuzey iklimine sahip bir coğrafyada sürdürüyorum. Benimle biyolojik bağı olan bir kuşağa vasıta olmuş değilim. Yani kadın ve çocuk mülkiyetim yok. İsim olarak da Bir Zat deyin ne olacak ki?

Karşı Vitrin: Evliliğe karşısınız sanırım?

BİR ZAT: Karşı olmak, muhalif olmak gibi kavramlar fazlasıyla politik.

Karşı Vitrin: Bir mahsuru mu var?

BİR ZAT: Evet. Var. Ben politikanın dilini hastalıklı bulurum. Siyaset mevhumu bir şeyi tanımlamak için kendi yasallıklarına göre içeriğini boşaltır. Kavramların bünyesine sızar. Siz de kaçınılmaz olarak siyaset meydanına çekilmiş olursunuz. Böylece siyaset oyunu daha geniş alanda meşruiyet kurar ve hüküm sürer. Ben siyasetin kirli bir iş olduğuna inanırım.

Karşı Vitrin: Neden?

BİR ZAT: İnsan hayatının doğadaki diğer canlı türlerine göre kurgusal bir gerçekliğe dayandığını görüyoruz. Bir ideolojik hayvana dönüşen insan hayatı da, doğayı da bu sayede anlamaya çalışır. Bu yetenekle hayatı ve doğayı dönüştürmek, yönetmek ister. Bir bakıma kendi aklı ile yarattığı kurgusal bir gerçekliğin parçası olur. O kurgusal gerekliğin maddi gerçekliğin yerine alması ile hayatta kalmaya çalışır.

Karşı Vitrin: Sorumuza dönecek olursak…

BİR ZAT: Evlilik sosyolojik bir buluştur. İcattır. Bir çeşit dernekleşmektir. Hukuki bir gereklilik, kurumsal bir yapıdır. Aşk, üreme ihtiyacı ve cinsel yakınlıklara yüklenen soyut bir kavrayıştır. İlişkinin yokluğunda hüküm sürer. Boş ama karşılığı var görünen bir algıdır. Saçmalıktır. Uydurmadır. Bunu en iyi şarkılardan anlarsınız. Elli yaşına gelmiş kadınlar, erkekler mikrofonu ellerine alıp “Öldürdün beni!” diye böğürmekteler. Ne oluyor acaba? Senin bu zavallı viyaklamanı on beş milyar yıllık koskoca kâinata duyurdun mu sanıyorsun? Zavallıyız vesselam. Evliliğe gelince. Aşk falan bu kuruma adım atışın bahanesidir. Ama zavallılar olarak bizler bu yükü hafifletmek için o zokayı yemeyi aşk sayesinde kolayına getiririz. Mesela hukuksal-mülki bir düzen olmadığını düşünün, insanlar evlenmez. Bu kadar basit.

Karşı Vitrin: Peki neden bunca gürültü?

BİR ZAT: Bu buluşun nedeni de çoğu zorunluluklarda olduğu gibi (Tarihsel süreçte ve her toplumsal bileşende farklılıklar gösterse de…) doğadaki gerçek bir durumu toplumda hasıl olmuş bir ihtiyacı giderecek şekle dönüştürmeye dayanır. O var olan ve kendisi de verili bir gerçeklik olan doğal durumun yerini insanın ihtiyacına göre şekillendirdiği kurgusal bir gerçeklik alır. Hikâye böylece çoğalır ve iç içe girerek binlerce yıllık bir sarmala dönüşür. Başı sonu bilinmez hale gelir. Siz de içinde bulursunuz kendinizi. Mesele budur. Toplumsal baskı ve kabul araçları yardımı ile bu maddeleşmiş kurgusal mekanizma işletilir. Dikkat ederseniz sadece baskı demedim. Kabul dedim. Bunun anlamı, içine doğduğunuz bu kurgusal gerçekliği zaten “verili durum” ve “maddi bir gerçeklik” olarak kabul ederek hayata başlarsınız. Tezgâh budur.

Karşı Vitrin: Türün devamlılığı ve cinslerin birbirine yakınlığının ideolojik boyutuyla kurgulanıp toplumsal bir gerçekliğe dönüştüğünü; siyasi, kültürel, sosyal bir kurum olarak da maddeleştiğini söylüyorsunuz?

BİR ZAT: Sizinle iyi anlaşacağız.

Karşı Vitrin: Ben okulda da iyi özet çıkartırdım.

BİR ZAT: Orta zekalılar için uygun bir yetenek. Özetçilik. Mesela siyaset kurumunun başarılı isimleri genelde özetçidir.

Karşı Vitrin: Hayatla hep kavgalı mısınız?

BİR ZAT: Bu bir kavga değil aslında. Size göre bir kavga olabilir. Siz yine politikanın uygulama biçimlerinden biri olan şiddetin en primitif örgütleme halini, yani kavgayı tanım olarak seçtiniz. Böylece farkında olmadan beni siyaset yapmaya zorluyorsunuz. Bu kullandığınız kavramın, kavganın, en katı, organize şekli savaştır. Bense bir çeşit Donkişot’um. Algıladığım süreç bir çeşit varlıklaşma çabasıdır. Daha doğrusu kendini gerçekleştirme diyelim buna. Kendi yolunda kaybolmak iradesi. Sorunu böyle ortaya koyunca tüm siyasi aktörler, soldan sağa, size saldırır. Neden? Çünkü oyuncaklarının, iktidar ve güç kurgularının, sözde kimlik kavrayışlarının ellerinden alınmak istediğini hissederler. Bu kabustur onlar için. Varlık meselesi olarak algılarlar.

Karşı Vitrin: Bu söyledikleriniz deli saçması gibi de gelebilir birçokları için.

BİR ZAT: Öyle gelsin. Amacım kimseyi “Bir şeye” inandırmak değil. Bunu yapmak istersem kendi özgürlüğümden taviz vererek başlarına musallat olmuş olurum. Dünyanın en uysal insanları göt.lerinde pireler uçuşanlar, armadillolar ve fotosentez eğiliminde olanlardır. Kimsenin huzuru kaçsın istemem. Üç kuruşluk dünya sonuçta.

Karşı Vitrin: Kendinizi anarşistlere yakın hissediyorsunuz anladığım kadarı ile…

BİR ZAT: Anlamamışsınız. Evet onlar da hiyerarşik düzenlere karşıdır. Ama bu izm’ler sorunlu işte.

Karşı Vitrin: Mülkiyete bakışınız nedir?

BİR ZAT: Söylediklerim “mülkiyet hırsızlıktır” demekten daha fazladır. Mesela hırsızlık her alanda var. Bir de hırsızlığı meşru ve gayri meşru ilan eden yasallıklar var. Meşru alanda, yani yasallıklara dayanarak bunu kabul ettirenler toplumsal düzen sağlayıcılarıdır. Bunu da siyaset eliyle yaparlar. Her mülkiyet birikimi bir meşruiyet alanında kendini korumak ister. Bu sadece maddi mülkiyet alanında değildir. Aynı zamanda manevi (soyut) mülkiyet alanlarında da olur. Bilgi iktidarı bunlardan birdir. Akademiler bunun için vardır. Profesyonel eğitimciler bunun için vardır. Dolayısı ile sorun elimizin altındaki sözlüklerdeki kelimelerden başlar hayatın her alanında uzar. Nüfuz eder.

Karşı Vitrin: Kelimeler de mi şiddet uygular?

BİR ZAT: Evet. Neden aklımızı yitiririz? Neden “İşe geç kaldım Allah kahretsin!” deriz. Bu cümle bile baştan sona sorunludur. Mesela bir şeyi beğendiğinizde “şahane” dersiniz. Yani Şah’a yaraşır manasına gelir. Bir şeyi beğenirken de bir hiyerarşik düzenin başını en tepeye koyarız. Ona yakışan en güzeldir ancak! Erkek çocuklarına “paşam” kızlara “prenses” dersiniz. Herkes iyi niyetli ve güzel amaçlarla bunları söyler. Herkes “en iyisini” diğerine layık gördüğünü anlatmak ister. Verili olanlar da bunlardır. Oysa “paşa” özünde bir güç ve iktidarı temsil eder. Prenses dünyaya güya bir aileden gelmiş olmakla güzellik, zenginlik ve iktidarın bir parçası, temsilcisi olmayı temsil eder. Alsa prenses olmayacak bir çocuğa prenses diyerek zaten iktidarın gizli şiddetini çoktan kabul ettirmiş oluruz. Mesele şudur ki, tüm kızlar prenses olsa, prensesler olamaz. Yani ya biri ya diğeri! Hayatta çocuklarını “çobanım” diye seven kaç kişi vardır? Meslekler de hiyerarşiktir. Güzellik kavramlarımız da. İyilik kavramlarımız da. Dolayısı ile kadını, çocuğu, işi, gücü sürekli bu dil hiyerarşisi içinde her saniye bıkmadan usanmadan kurgular ve tekrar üretiriz. Neden bıkmayız bilir misiniz?

Karşı Vitrin: Neden?

BİR ZAT: Çünkü kendiliğinden hale gelmiştir. Yani farkındalığımız kaybolmuştur. Olağanlaşmıştır. O şiddet içeridedir artık.

Karşı Vitrin: Solcular muhalefet ve onlar da dünyaya değiştirmek istiyor.

BİR ZAT: Ben siyasetin olmaması gerektiğini düşünüyorum. İnsanların hayatı üzerinden kurgulanmış bir şiddeti, dolayısı ile bir hiyerarşiyi örgütleyen, düşmanı ile benzer mekanizmalar ve kavramlar üreten bir sistemi savunamam. Kimlikleri, inançları, yaşam biçimlerini, dili, bilgiyi, insanın gölgesine kadar, kıyafetine kadar, coğrafyasına kadar her şeyi bu şiddet ve hiyerarşinin ideolojik aygıtına dönüştürür. İnsani olan her şey burada bir şiddet malzemesi haline getirilir. Ritüellere, inanç sistemlerine dönüştürür. Özünde otuz bin yıllık mekanizmanın bir çarkı iseniz hangi yöne dönerseniz dönün sistemi yeniden üreten bir işleviniz olacaktır. Ejderle dövüşen ejdere benzer misali. Küçük bir test yapın. Aynaya bakın. “Ben bilgi iktidarı üretiyor muyum?” diye sorun kendinize. Ya da “Ben cinsel şiddet ögesi taşıyor muyum?” diye. Aynı şekilde, “Ben bir grubu karşıma alarak düşmanlık üretiyor muyum?” Kimseniz kimsiniz. Sorular belli.

Karşı Vitrin: Dünya demişken, dünyanın gidişatı nasıl? Size göre yani?

BİR ZAT: Boktan. Ölümü görüp sıtmaya razı oluyoruz artık. Mesela Trump gibi bir insan. Karikatür yani. Uzağa gitmeye gerek yok, dünya iki büyük savaş ve bir de Soğuk Savaş deneyimden geçti. Buna rağmen gelinen noktada şu olanlar utanç ve acı verici. Diyelim çok eskiden büyük trajedileri unutmak kolaydı. Şimdi tarih önünüzde akıyor ve her şeyi yeniden görme, üzerinde düşünme şanınız var. Buna rağmen dünyanın aklını yitirmiş gibi bir hali var. Şizofrenik bir çağ. Korkutucu. Dünya da iki ya da daha fazla kutuplu ve doğal olarak daha gerilimli bir döneme giriyor. En belirsizi Avrupa. Ama kaçınılmaz bir süreç işliyor. Sürecin beygirleri şu an ABD, Çin ve yarım porsiyon Rusya. Diğerleri amorf, ancak sürecin içinde. Sonuçta bu gerilimli süreç de kendi karşı tepkisini yaratacak Onu anlamak daha önemli. Hayırlı olsun.

Karşı Vitrin: Özel hayatınıza girelim mi?

BİR ZAT: Ne özel ne genel hayatım var. Girdiniz işte.

Karşı Vitrin: Röportajın bir de magazin boyutu olsun isterdik.

BİR ZAT: En büyük magazinim “Biz arkadaşız!”” demek.

Aras Belen – Karşı Vitrin

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*